31 Ocak 2013 Perşembe

Eylemin gücü ve anda kalmanın sırrı - 17,5. hafta bülteni


Merhabalar, perşembe günleri yayınladığım kısa (J) ara bülten ile karşınızdayım. Bültenimizin ismi “Eylemin gücü ve anda kalmanın sırrı”. Bugün sizlere eylemden ve anda kalmaktan bahsetmek istiyorum.

Büyük Usta Eckhart Tolle bu konuda şöyle demiş: Eylemlerinizin temeli şimdiki anla uyum içinde olduğunda, eylemleriniz yaşamın kendi zekasıyla güçlenir.

Benim inancıma göre; bizler Dünya üzerinde fiziksel bir deneyim yaşayan ruhsal varlıklarız; bu nedenle eylem/hareket aslında (özü itibarıyla) yaratımın değil zevk almanın bir unsuru.

Aynı zamanda; içimizde Tanrı’nın bir parçasının bulunduğuna da inanıyorum. Aynı okyanus ve damla ilişkisinde olduğu gibi, damla okyanus değildir ama okyanusun bütün özelliklerini taşır.

Tanrı’nın bir parçası olarak, yaratım için eyleme çok fazla ihtiyacımız yok. OL – YAP – SAHİP OL döngüsünde kast edilen husus bence biraz da budur.

Ama bir yandanda bu bilgilerden o kadar çok uzaklaştık ki; istediklerimizi elde etmenin bir parçası olarak çoğu zaman eylemlerden yararlanıyoruz. Bu içinde yaşadığımız gerçekliğin çoğu zaman yadsınamaz bir parçası haline gelmiş durumda.

Buna ben de çoğu zaman dahilim, biz bir şeyleri fiziksel aktivitelerle yaratmayı da seviyoruz. Örneğin kitaplarımın sergilenmesini ve kaç adet satıldığını görmek için habire kitapçılara gitmem buna güzel bir örnekJ. Aslında çok ama çok anlamsız, yani satış açısından, ben gitmesem muhtemelen daha fazla satılır (direnç/bağımlılık).

 

Fiziksel ve hareket bazlı bir dünyada yaşadığımız ve ruhsal bir varlık olduğumuzu zaman zaman unuttuğumuz için bu bir ölçüde anlaşılabilir bir davranış aslında.

Koçlukta da eylem adımları bu nedenle önemlidir. Seansın genellikle son bölümünde danışandan üzerinde çalışılan konu ile ilgili olarak kısa vadede yapmayı düşündüğü eylem adımlarını belirlemesini isteriz. Bu eylem adımlarını gerçekleştirmek konusundaki motivasyonunu da ölçmeye çalışırız. Eylemde önemli olan husus olabildiğince anda kalmaktır.

Ego’dan daha önce bahsetmiştim, bize fiziksel gerçeklik deneyimi yaşatan bir zihin mekanizması olarak tarif etmiştim. Bunu aldığımız kararlara, oluşturduğumuz inançlara bağlı kalmamız sağlayarak yapar. Değişikliği sevmediği için, bir değişiklik söz konusu olduğunda durumun aynı kalması için bizi korkutmaya çalışır genellikle.

Korku nedir, bir şeyin geçmişte belli bir şekilde olmasından hareketle gelecekte de aynı şekilde gerçekleşebileceği hissi. Ego ve korkular sadece geçmişte ve gelecekte bulunabilir; anda kaldığınızda ise egonun dinlenmekten başka yapabileceği bir şey yoktur aslında. Ve güzel haber, siz sadece egonuz değilsiniz, Tanrı’nın bir parçası, yani ruhani bir varlıksınız. Bunu daha iyi deneyimlemek için anda kaldığınız süreleri artırmalısınız.

Anda olup olmadığınızı anlamanın en güzel yöntemi de nasıl hissettiğinize bakmak. Anda kalmayı seçtiğimizde kendimizi hayatın akışıyla bütünleşmiş hissederiz. Her şey olması gerektiği gibi olmaktadır.

Anda kalmayı en güzel tarif edenlerden birisi de hiç kuşkusuz Einstein olmuştur: “Any man who can drive safely while kissing a pretty girl is simply not giving the kiss the attention it deserves:)”. Benim tercümemle; güvenli bir şekilde araba kullanmaya çalışırken aynı zamanda güzel bir kızı öpen adam, öpücüğe hak ettiği özeni göstermemektedir, yani anda değildirJ.

Bir isteğiniz olduğunda; diğer aşamaları tamamladıktan sonra eylem adımlarınızı da anda kalacak şekilde yani size keyif ve mutluluk verecek şekilde planlarsanız hem daha az eyleme ihtiyacınız olur hem de daha kolay başarırsınız.

Peki bunu nasıl yapabiliriz?

Öncelikle değerlerimizle uyumlu hareket etmeliyiz. Değerler, bizim için önemli olan, özümüzde yer alan, bir yada iki kelime ile ifade ettiğimiz pozitif hislerdir. Örnek vermek gerekirse; huzur, paylaşım, adalet, özgürlük, sevgi, güven, gibi. Değerler aynı zamanda motivasyon kaynağımızdır.

Bir veya iki seanslık bir koçluk çalışması neticesinde sizde değerlerinize ilişkin olarak bir farkındalık kazanabilirsiniz.

Peki burada bir seans yapmadığımıza göre size nasıl yardımcı olabilirim diye düşündüm ve basit birkaç soruyu yöneltmeye ve örnek olması açısından kendim de cevaplamaya karar verdim.

Bu soruya vereceğiniz cevaplar sizin özünüzde yer alan değerlerinizi keşfetmenize yardımcı olacak.

Hemcinslerinizden birisi ile tatile gideceksiniz.

Hangi arkadaşınızın sizinle gelmesini istersiniz? Çocukluk arkadaşlarınızdan birisi mi, iş arkadaşlarınızdan birisi, sosyal medya arkadaşlarınızdan birisi, hiç tanımadığınız bir insan, hangisi? Ve daha da önemlisi neden?

Yanınıza (daha önce okumuş da olabilirsiniz) sadece 3 kitap alabilecek olsanız bunlar hangileri olur, neden?

Yanınıza (daha önce seyretmiş de olabilirsiniz) 3 tane film DVD’si alacak olsanız bu filmler hangileri olur ve neden?

Bende yanıtladım.

İlk sorunun yanıtı diğer arkadaşlarımı küstürebilir ama ne yapayım, dürüst olmalıyımJ. 15 günde bir düzenli olarak buluştuğum bir arkadaş grubum var, 25 yıldır beraberiz, Onların içinden birisi ile gitmek isterim.

Niye?

Benim için beraber yaşanmışlıklar önemli.

Bu niye önemli?

Aidiyet, güven.

3 kitap hangileri?

Evrenden torpilim var / Aykut Oğut; Var Olmanın Gücü / Eckhart Tolle; Ermiş, Sörfçü ve Patron / Robin Sharma

Niye?

Geçmişte veye bugün bir şekilde bir ölçüde örnek aldığım kişilerin kitapları.

Bu niye önemli?

Onlar gibi olmak istiyorum.

Ortak özellikleri ne sence?

Lider olmaları.

Lider olmak niye önemli?

Ben kendi kaderimin efendisiyim.

Bunun senin için anlamı ne?

Kaderci değilim.

Yani?

Özgürüm, özgürlük.

Son olarak 3 film?

Matrix üçlemesi

Niye?

Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.

Eee, bunun senin için anlamı ve önemi ne?

Araştırmak ve öğrenmek önemli.

Niye önemli?

Öğrenciyim ben.

Öğrenci olmanın senin için anlamı ne?

Keyif

Benim öne çıkan değerlerim özgürlük, güven, keyif.

Bir eylem planı yaptığımda veya bir eylemi hayata geçirdiğimde bu değerlerimle ne ölçüde örtüşüyorsa o ölçüde motivasyonum yüksek oluyor, anda kalıp deneyimin keyfini çıkarıyor ve eylemi başarı ile gerçekleştiriyorum. Sonunda da isteklerime sahip olmam kolaylaşıyor.

Koçluk seanslarımı ev ve ofis dışında ortamlarda yapmayı tercih ediyorum. Dışarıda olmak bana özgürlük duygusunu yaşatıyor. Diğer yandan; danışanımın özel bir tercihi yoksa genellikle daha önceden gitmiş olduğum, bildiğim yerleri tercih ediyorum, sahildeki Cafe Nero gibi. Güven ve aidiyet değerlerime hitap ediyor. Seansları keyif ve mutluluk duyabileceğim şekilde organize ediyorum, seans süresini ve diğer müşterimle o gün bir sonraki seans ile arasını uzun tutuyorum. Bu sayede sohbet etmeye, hal hatır sormaya da zaman kalıyor, bunu da seviyorumJ. Sonuç; anda kalmam kolaylaşıyor ve seanslarım istediğim şekilde geçiyor.

Değerlerinize uygun eylemler sizin anda kalmanızı kolaylaştıracak ve bu sayede istediklerinize daha kolay ulaşabileceksiniz.

Hepimizin değerlerimize uygun eylemler içinde olacağı ve anda kalacağımız sürelerin uzayacağı güzel günler dilerim.

Sevgiler.

30 Ocak 2013 Çarşamba

mutluluk gazetesi - sürpriz mini bülten


Blogseverler için yarına kadar beklerken sıkılmasınlar diye mini bir bülten hazırladım, keyifli okumalar:).

Zihnimize girmesine izin verdiğimiz bilgileri dikkatlice seçmeliyiz, bu bilgiler hayatımızın içeriği ve kalitesi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir.

Çevremizde her gün maruz kaldığımız bilgi bombardımanından zihnimize alacaklarımızı ve tutacaklarımızı odağımız (belirli bir süre verdiğimiz dikkatimiz) ile belirleriz.

Sürekli olumsuz yönde düşünen ve/veya odakları nedeniyle olumsuzluğa dair bilgileri toplayan insanlar büyük bir kısırdöngü içerisine girebilirler.
 
Odakları neyin olmasını istemediklerindedir, enerji o yöne doğru akar ve istemedikleri şeyi güçlendirirler.
 
Bu nedenle olumsuzu olumluya çevirmek ve odağı buraya yöneltmek çok önemlidir.
 
Onu istemiyorsan, ne istiyorsun? Siz gerçekten ne istiyorsunuz?
 
Ben keyifli haberler okumak istediğime karar verdim ve kendime buna uygun bir gazete yaptım. Piyasada böyle bir gazete olsa en azından ben alırdım:).

30.1.2013 tarihli Hürriyet Gazetesi'nden topladığım keyifli haberlerle yaptığım gazeteye burada yer verdim.

Giyilebilen koltuk, Kaybedenler Klübü'nün Dünya listelerinde Trendtopic olması, Şubat ayında Assos'ta yapılacak olan Felsefe Konferansı, George Clooney'in yan masanın hesabını ödemesi, Jüpiter'in sonunda harekete geçmesi, bir adet bilimkurgu haberi, akşam gitmek için iki öneri, bir yere çıkmayayım evde oturayım diyenler için ise TV'de sinema önerisi:).



Gündemi kaçırabilirsiniz, ama bu tip haberler size keyif verecek, iyi okumalar:).

Yarın akşam "eylemin gücü ve anda kalmanın sırrı" isimli bültende görüşmek üzere, sevgiler.

28 Ocak 2013 Pazartesi

bir şeyi isterken nasıl olacağına takılmamak - 17. hafta bülteni


Merhabalar;

Bugün sizlere bir hikaye anlatmak istiyorum, yakın zamanda kendi başımdan geçmiş olan gerçek bir hikaye.

Ben bunu “isteklerimizin nasıl olacağına takılmamak” olarak adlandırdım, siz isterseniz farklı bir sonuca varıp farklı bir isim verebilirsiniz.

Herkesin bu hikayeden kendi adına farklı çıkarımlar yapabileceğini düşünüyorum.

2012 yılının ortalarında bankada çalışmaya devam ederken bir yandan da yıllık izinlerimde koçluk okuluna devam ediyordum. Okulda iken bir gün öğretmenlerimizden Zerrin Hanım bana kişisel gelişim konusunda en çok istediğim şeyin ne olduğunu sordu, bende “ne zaman nasıl olur bilmiyorum ama ileride bir gün mutlaka motivasyon konuşmacısı olmak istiyorum” diye cevapladım.

Zerrin Hanım bunu yapabileceğime inandığını ve ilk konuşmama kendisini de davet etmemi söyledi.

O gün buna ilişkin detaylı bir hayal kurdum, nasıl bir an olacağını düşündüm ve sınıfta anlattım, ne yalan söyleyeyim oldukça ilerki zamanda geçen bir hayaldi, yakın zamanda olabilirliği pek yokmuş gibi geliyordu, ama üzerinde fazla da durmadım açıkçası, sonra da kitabıma, koçluk yapmaya odaklandım ve bu hayalimi tamamen unuttum gitti.

Bu yıl Ocak ayının ilk haftasında aracımın kış lastiklerimi taktırmak için lastik bayiine gittim (evet, geç kaldım, biliyorumJ). 3 yıldır çalıştığım bir yer burası, belli bir ücret karşılığında lastiklerinizi saklayarak değişimini yapıyorlar.

Bayiinin sahibi Osman Amca ile muhabbetimiz iyidir, kendisi çok tatlı dilli, bilgili ve kültürlü bir insan olup sohbetinin tadına doyum olmaz. O günde çaylar söylendi, lastikler değiştirilirken biz de sohbete başladık.

Osman Amca kendi çapında iyi bir yatırımcı olup finansal gelişmeler hakkında konuşmayı çok sever. Bana “banka sektöründe işlerin genel olarak nasıl gittiğini, son ekonomik gelişmeleri nasıl yorumladığımı” sordu.

Bir an aklımdan geçti, Osman Amca’ya bankadan ayrıldığımı söylemesem mi acaba, şimdi kesin üzülür, kararımı eleştirebilir. O an bir seçim anı geldiğini hissettim, dedim ki Osman Amca’ya “ben bankadan 3 ay önce ayrıldım, yazarlık ve koçluk yapmaya başladım”.

Osman Amca beni şaşırtan bir tepki verdi açıkçası hiç beklemediğim, “iyi yapmışsın, aferin” dedi, “peki sen Kemal Beyi tanıyor musun” diye sordu.

Tanımadığımı ifade ettim, “yahu” dedi “nasıl tanımazsın, kendisi uzun yıllardır bu işi yapan çok başarılı bir koçtur.” Biraz da utandım açıkçası.

Hemen yanımda Kemal Beyi aradı cep telefonundan ama ulaşamadı, o beni sonra arar mutlaka diyerek telefonu kapadı.

İşim bitip eve döndüğümde çocuklarla oynamaya başladık, konu aklımdan çıkmıştı sanırım, sonra akşam saatlerinde telefonum çaldı, açtım, arayan Kemal Bey’di. Beni aramasına çok şaşırdım açıkçası, o kim ben kim, bir tarafta sektörün duayenlerinden birisi diğer tarafta yeni yetme bir koç.

“Ortak noktamız çokmuş seninle” diye başladı, evet ikimiz de Beykozluyuz ve ikimiz de gençliğimizde basketbol oynamışızJ. Keyifli bir konuşma oldu ve buluşmaya karar verdik.

Bir hafta sonra Kemal Ağabey ile buluştuk, koçluk ve yazarlık üzerine çok keyifli bir sohbet yaptık. Beni bir hafta sonra yapacağı küçük çaplı bir etkinliğe davet etti.

Aradan bir hafta geçti, Kemal Ağabey ile buluştuk ve beni Müge Hanım ile tanıştırdı. Müge Hanım da diğer konuların yanı sıra grup koçluğuna dair çalışmalar yapan çok hoşsohbet ve tatlı bir hanım. Ona hikayemi olabildiğince detaylı olarak anlattım ve kendisi de büyük bir dikkatle beni dinledi.

Etkinlik çok güzel geçti, elektriklerin kesilmesi bile neşemizi bozmadı.

Ertesi hafta tanımadığım bir hanımefendiden bir mail aldım. Neslihan Hanım, hikayemi Müge Hanımdan dinlediğini ve etkilendiğini, kendisinin bir koçlar derneğinde üye olduğunu ve Şubat veya Mart ayında yapacakları aylık toplantıda benim konuşmacı olarak yer almamı arzu ettiğini ifade etti.

Seve seve katılacağımı belirttim.

Olur olmaz orasını bilemem, olursa harika olur, olmazsa da başka bir fırsat ortaya çıkar. Bu kısmı çok önemli değil.

Şimdi nereden nereye, lastik değiştirirken yaptığımız bir sohbet beni en büyük hayallerimden birisinin ilk basamağına taşıyor.

Ben böyle bir planı 40 yıl düşünsem yapamazdım vallahi, sizi bilmiyorum.

Nasıl olacağına odaklanmaktan ziyade olabileceğine inanın ve fırsatları gözlemleyin.

Göreceksiniz imkansız sandığınız pek çok şey aslında imkansız değildir.

Hayata güvenin ve kendinizi ona teslim edin.

Çocuklar bir şey istediklerinde veya hayal ettiklerinde asla nasılına takılmazlar. Bizlerde bunu hatırlamalıyız, nasıl olacağı büyük ölçüde bizim işimiz değildir ve seçenekleri kısıtlamaktan başka bir işe yaramaz. Tanrı/Evren, teslimatı en doğru şekilde yapacaktır.

Büyüdükçe değişiriz, bizi sınırlandıran inançlarımız, korkularımız artar. Çocuklar gibi nasılına takılmadığınızda ve anda kalmayı seçtiğinizde istediğiniz bir şeyi yaratmak çok daha kolay olacaktır.

Bir isteğimizin olmasının, yani gerçekleşmesinin pek çok farklı yolu olabilir, biz bunlardan sadece bir ya da ikisine odaklanır ve diğer yöntemleri görmezden gelirsek istediğimiz şeye sahip olamayabiliriz veya sahip olma süremiz gereksiz yere uzar.

Genel olarak bir şeyin nasıl olacağına çok takılmayın, bu konuyu biraz da oluruna bırakın, siz sadece olma seçiminizi yapın ve fırsat ortaya çıkınca küçücük bir adım atın yeter.

Peki bunun sınırı nedir, isteğimizin nasıl gerçekleşeceğini hiç mi düşünmeyelim? Bu konuda size verebileceğim tek tavsiye şu, isteğinizin nasıl olacağını düşünürken kendinizi resmin içinde net olarak görebiliyor ve keyifli duygular yaşıyorsanız devam, ne zaman ki resmin içinde kendinizi göremiyorsunuz ve keyif durumunuz kötüye gidiyor, nasıl olacağını kurgulamayı bırakın.

Ben istesem, bütün tanıdıklarımı devreye soksam, bir yıl planlasam bunu ayarlayamayabilirdim.

Kalbinizi titreten, kuvvetli bir isteğiniz olduğunda bunu her gün düşünmek veya dile getirmek zorunda değilsiniz.

Tanrı/Evren siz nasıl adlandırıyorsanız siparişinizi bir seferde alır ve onu sizin için hazırlamaya başlar. Sizin tek yapmanız gereken isteklerinizin gerçekleşeceğine inanarak keyifli bir şekilde beklemekten ibarettir, yani güvenmektir.

Güvenin, kendinize güvenin, Tanrıya güvenin. Güvenin olmadığı yerde her zaman daha fazla direnç ve çaba olacak ve sonuçlar daha zor ve geç gelebilecektir.

Sevgiler.

25 Ocak 2013 Cuma

Benim ve kitabım hakkında bugüne kadar yapılmış olan yayınlar

Dream TV'de katılmış olduğum Genç İz programının bant kaydı 17.12.2012





Sky Turk Kanalında kitabımla ilgili yayımlanan reklam spotu 24.01.2013
http://tvarsivi.com/hayatini-sec-mert-cuhadaroglu-yitik-ulke-yayinlari-24-01-2013-izle-i_2013010732585.html

Radikal Kitap Ekinde Ferhat Uludere'nin yazmış olduğu yazı 14.01.2013
http://kitap.radikal.com.tr/Makale/bir-kitap-hayat-degistirir-mi-351016


Bloomberg Business Week'te Ayşe Kamacı'nın röportajı 09.12.2012
http://hayatinisec.blogspot.com/2012/12/10-hafta-bulteni.html


Kitap vitrini sitesinde Tunca Çaylant'ın röportajı
http://www.kitapvitrini.com/mert-cuhadaroglu-soylesisi-n157.html


TRT'de katıldığım iki radyo programının soundcloud'a yüklenmiş bant kayıtları
https://soundcloud.com/hayatinisec/01-z-01-1

https://soundcloud.com/hayatinisec/trt-fm


Blog yazarı Burçin Titizel'in benimle yapmış olduğu röportaj 25.11.2012
http://hayatinisec.blogspot.com/2012/11/ali-burcin-titizel-ile-yaplan-roportaj.html


Ekşi Sözlükteki yorumlar
http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=hayat%C4%B1n%C4%B1+se%C3%A7%2F%2330818369

Cansu Kargı'nın blogundaki yazı 18.12.2012
http://gulmeyiseven.blogspot.com/2012/12/okuduklarmdan-hayatn-sec.html

Mail adresim

mert.cuhadaroglu@gmail.com

24 Ocak 2013 Perşembe

"aşkı hayatıma nasıl çekerim, mış gibi yapsam olur mu"; 16.5 hafta bülten


Merhabalar; 16.5 hafta bülteni ile karşınızdayım.

Kısa ara bültenimizin konusu “aşkı hayatıma nasıl çekerim, mış gibi yapsam olur mu?”.

İlişkiler üzerinde çalıştığımız danışanlarım var, bir tanesi mevcut ilişkisini daha güzel bir boyuta taşımayı istiyor, diğeri ise güzel bir ilişkiyi hayatına katmak düşüncesinde.

Bugünkü konumuz daha çok ikincisi ile ilgili, yani yalnızız ve hayatımızın aşkını bulmak istiyoruz.

Öncelikle mevcut yalnız halimizi düşünerek bu durumun içinden mutlu olabileceğimiz bir şeyler çıkarmalı ve başlangıç aşamasında bunlara odaklanarak şükür içeren duygularda olmalıyız.

Aksi takdirde; hayatımızın aşkını bulmak bizim için bir bağımlılık haline gelir ve biliyoruz ki bağımlısı olduğumuz istekleri elde etmek her zaman daha zordur.

Bağımlılıklar ve hayallerimizin gerçekleşmesi üzerindeki etkileri için Hayatını Seç isimli kitabımın 4. Bölümünü okumanızı tavsiye ederim. Vazgeçmeyecek ama aynı zamanda özgür bırakabilecek kadar sevin (Can Yücel).

Konuyu bir örnekle biraz açmak istiyorum; tamam, birebir aynı değil ama özü itibarıyla yapmanız gereken tam olarak da bu aslında.

Bu hafta Özge bir koçluk kursuna katılmak için kent dışında idi. Biz özellikle geceleri sohbet etmeyi çok severiz. Kızlar yattıktan sonra biraz müzik açar, bazen çay demler, bazen içkimizi yudumlar ve sohbet ederiz. Bundan ikimiz de büyük keyif alırız. Bu hafta eşim olmadığı için bu deneyimi yaşayamadım, ama yalnızken yapacak ve keyif alabileceğim bir sürü başka güzel şey buldum.

Örneğin Friends dizisinin 5. Sezonunu yeniden seyrettim, bol bol kitap okudum, sık sık annemi ziyaret ettim, vb.

Sizde yalnızsanız ve hayatınızın aşkını bulmak istiyorsanız bence ilk önce mevcut durumunuzdan keyif almaya başlamalısınız bir şekilde. Kişisel gelişimde istekleri elde etmek konusunda esas olan bakış açısı şudur: Hayatım zaten güzel, istediğimi elde edersem çok daha güzel olacak.

Daha sonra bence yapmamız gereken nasıl bir insan ve nasıl bir ilişki istediğimiz üzerinde biraz düşünmek ve mümkünse yazmak.

Değerlerimizi ortaya çıkarmaya çalışacağız.

Nasıl bir insan veya nasıl bir ilişki bizi mutlu, keyifli, huzurlu, tutkulu yapar, sizin için paylaşım ve sevgi mi daha önemli yoksa özgürlük ve tutku mu, hepsi birlikte olsun mu diyorsunuz?

Hayalinizde bir tatil planlamanızı istiyorum hayatınızın aşkı ile yapmayı düşündüğünüz, kısa bir haftasonu kaçamağı bile olabilir, önemli değil, yeterki biraz hayal gücümüz çalışsın.

Nasıl bir ortam, deniz kıyısı mı yoksa kayak tatili mi, nasıl bir otel, butik otel mi yoksa beş yıldızlı bir otel mi, neler yapıyorsunuz genel olarak, aktivitelerle dolu mu geçiyor gününüz yoksa tembel tembel takılıyor musunuz. O tatildeki siz nasıl bir insansınız, bugünle kıyasladığınızda neleri farklı yapıyorsunuz, bunları yapıyor olmak sizin için neden önemli? Hayatının aşkı ile tatilde olan siz kimsiniz? Böyle bir tatilden döndükten sonra nasıl bir insan olacaksınız, kapıcınızla nasıl konuşacaksınız, işyerinde nasıl davranacaksınız, vb.

Bunu bir kere yapmanızı istiyorum sadece, yazarak yaparsanız daha da güzel olur, hatta gitmek istediğiniz belli bir yer varsa oranın resimlerinden harika bir kolaj da yapabilirsiniz.

Farkındalık yarattınız, ne istediğinizi ortaya koydunuz, bu isteğinizin bir yıl içinde gerçekleşme ihtimalini nasıl görüyorsunuz, eğer yüksek görüyorsanız zaten beklemek ve fırsat ortaya çıktığında harekete geçmek yeterli olacaktır.

Eğer ihtimali düşük olarak görüyorsanız olduğunuz kişide yani bu konudaki düşünce ve inançlarınızda bir değişiklik yapmanız kesinlikle yararlı olacaktır.

Bakalım aşk ve ilişkiler hakkında neler düşünüyorsunuz, gerçek aşk yoktur, ben aşık olamam, aşkın ömrü çok kısadır gibi hayalinize hizmet etmeyen inançlarınız varsa bunları değiştirmeniz kesinlikle büyük bir fark yaratır.

Daha önceki bültenlerde bahsetmiştim bu nedenle daha fazla detay vermiyorum bu konuda.

Şimdi gelelim bültenin konu başlığına, mış gibi yaparsam gelir mi?

Bu soru bir seans esnasında gerçekten bana soruldu ve bende aşağıdaki gibi yanıtladım.

Mış gibi yaptığında, yani henüz elde etmeden sanki elindeymişcesine duygular yaratabildiğinde, bunlar seni iyi hissettiriyor ve keyfini artırıyor ise olur.

Danışanımda  bunun diğer konularda belki uygulanabileceğini, ama hayatında birisi yokken birisi varmış gibi davrandığında enerjisinin yükselmek yerine düştüğünü belirtti.

Bu tip durumlarda, yani keyif almadığınızda ve enerjiniz düştüğünde başka bir yol seçmelisiniz. Demek ki bu konuda mış gibi yapmak size bir şey getirmeyecek.

Danışanıma çok basit bir şey sordum, “hayalindeki tatile çıktığında ve oradaki kendine odaklandığında neler hissediyorsun, nasıl duygular içindesin?”.

Kendimi çok özgür hissediyorum, inanılmaz mutluyum ve keyifliyim diye yanıt verdi.

“Peki” dedim, “şu anki hayatında, aşkı ve ilişkiyi bir kenara bırakacak olursak bu duyguların benzerini sana yaşatan neler var?” diye devam ettim.

Haftasonları motorumla dolaştığımda kendimi özgür hissediyorum aslında ama uzun zamandır ara verdim, ayrıca arkadaşlarımla bir şeyler yaptığımda inanılmaz keyif alırım genelde ama bir süredir ihmal ediyorum dedi.

Tamam işte dedim, önemli olan isteğimizin gerçekleştiği andaki frekansımız ne olacaksa henüz gerçekleşmeden o frekansa çıkmak, bunu illa mış gibi yaparak elde etmene gerek yok, sana benzer duygular ve titreşimler yaşatan her ne varsa biraz onlara odaklan ve hayatında onları artır.

Son bir şey daha var bu konuda söylemek istediğim, her olayda değil ama bazen isteklerimiz gerçekleşmediğinde mevcut durumun ayı kalmasından kaynaklanan bir ikincil kazancımız olabiliyor.

Buna da bir bakmanızı öneririm, örneğin bir aşk ilişkisinin kariyerinizde yükselmeye çalıştığınız şu dönemde sizi yavaşlatacağını düşünüyorsanız veya arkadaşlarınızla aranızı bozacağına inanıyorsanız öncelikle bu düşünce ve inançlarınız üzerinde çalışmanız da faydalı olacaktır.

Evet, bu haftalık da bu kadar. Pazartesi günü "nasıl olacağına takılmayın" konu başlığı ile karşınızda olmayı umuyorum. Şimdilik sevgi ile kalın.

21 Ocak 2013 Pazartesi

16. hafta bülteni - mutlu değilseniz başarılı da sayılmazsınız


Mutlu ve huzurlu olmadığınız sürece başarılı da sayılmazsınız. Bu aralar benimsediğim, içimde yaşattığım bir söz.

Kurumsal işimden ayrılıp yazarlık ve koçluk yapmaya başladığımdan beri en sık muhatap kaldığım soru “Sana inanamıyorum, nasıl oldu da hayalinin peşinden gidecek cesareti buldun, şimdi daha mutlu musun?”. Tercümesi hayatımı nasıl seçtim ve seçtimde ne oldu?

İşten ayrılalı 3,5 ay, kitabım piyasaya çıkalı 2,5 ay olmuş, bir ara dönem bilanço çıkarmanın zamanı gelmiş bana göre. Ne kadar mutlu ve huzurluyum, ne kadar başarılıyım? İşin içine biraz kişisel gelişim ve koçlukta kattım ister istemez, ortaya karışık bir bülten çıktı, bakalım beğenecek misiniz?

Evet, çok mutluyum ve çok daha huzurluyum kendimi eski halimle kıyasladığımda. Yapmak istediklerimin hepsini henüz gerçekleştirmedim, bazı şeyler benim istediğim süratle ilerlemiyor, ama biraz sabır gösterip elimdekilere ve yaptıklarıma odaklandığımda kendimi başarılı görüyorum ve yeni fırsatlar çıkarıyor hayat karşıma.

“Hayatımı nasıl seçtim” sorusunun benim için cevabı aslında çok basit, “gelecekte nasıl bir yaşam sürmek istiyorum?” sorusunu yönelttim kendime ve cevabını bulmak için kendime zaman tanıdım, insanların hayatlarına dokunarak yaşamak istediğimi keşfettim önce, sonra da bunu iyi yapabileceğimi düşündüğüm ve aynı zamanda keyif aldığım yazarlık ve koçlukla birleştirdim. İyi yaptığınızı düşündüğünüz şeyler ile yaparken keyif aldığınız şeylerin kesişim kümesinden inanılmaz hazineler çıkartabilirsiniz, bir düşünün derim.

Hala kendime sorular sormaya devam ediyorum, çünkü biliyorum ki cevap var olmasa soru da olamaz, soru olduğuna göre cevap da vardır.

Geçenlerde bir konferansa katılana kadar yaptığımın koçluk açısından teknik açıklamasını bilmiyordum. Orada öğrendim ki; güven aralığını sıfırlayıp kendimi hayata teslim etmişim. İyi ki de öyle yapmışımJ.

Merak etmeyin ne olduğunu anlatacağım, belki sizin de peşinden gitmek için biraz daha cesaretlendirilmeye ihtiyaç duyduğunuz bir hayaliniz vardır.

Dr. Brene Brown bu konuda demiş ki: Güven aralığını sıfırlamak; kırılgan, savunmasız olmaya cesaret edebilmek, herkesle bir bağlantı halinde olduğumuza ve yalnız olmadığımıza güvenmektir.

Radikal Kitap ekinde kitabım hakkında bir yazı hazırlamış olan Ferhat Uludere’nin benimle ilgili tespitleri de büyük paralellik arz ediyor (http://kitap.radikal.com.tr/Makale/bir-kitap-hayat-degistirir-mi-351016).

Neyse biz konumuza dönelim. Utanç duyma korkusu, hayatımızı seçme konusunda bize lazım olan cesaret ve güvenin önündeki en büyük bariyerimizdir, aynı zamanda hata yapma özgürlüğümüzü de ortadan kaldırır.

Güven aralığını sıfırlamak demek; mükemmelliyetçi olmayı bırakıp olana güvenmektir, kesin ve emin olma durumunu terk ederek karşılaştırmalardan vazgeçmektir.

Çözüm ise bence; utanma duygusunu oluşturan beklenti ve endişeler konusunda bir farkındalık yaratarak, yaşayacağımızı düşündüğümüz şeyleri kendimizle konuşmakta ve/veya yazmakta bulunabilir.

Yeni hayatıma geçmeden ve cesaretle bir adım atmadan önce bu egzersizi ben gerçekten defalarca yaptım, detaylar için “Hayatını Seç” isimli kitabımın 126. ve 130. Sayfaları arasındaki bölümü okumanızı öneririm.

Bir anlamda güvenliği daha az olan yeni hayatımda, en çok sevdiğim şeylerden bir tanesi güne ailemle beraber kahvaltı yaparak başlamak sanırım. Genelde menüyü küçük kızım Ada’nın zevkine göre dizayn ediyoruz; peynirli minik krepler ve portakal suyuJ.

Bankadan kazandığım paranın yarısını ancak kazanıyorum henüz, ama güne bu şekilde başlamak da kesinlikle çok güzel.

Eski hayatımda olup şu anki hayatımda olmadıkları için sıklıkla şükrettiğim 3 şey var; işe gidip gelmek için günde 3 saatimi trafikte harcamak, sabahın köründe uyanıp traş olup takım elbise giymek ve mesai saatlerine bağlı olmak. Zamanı kendimin yönettiği yeni hayatımı çok ama çok seviyorum.

 

En önemlisi çok daha huzurlu, mutlu, keyifli ve sağlıklıyım, mücadele etmekten (direnç göstermekten) uzlaşı ortamına, kaostan anlayış ortamına geçtim; dengemi buldum, e daha ne olsunJ. Kısacası kendimi önce mutlu ve huzurlu, sonra da başarılı hissediyorum.

Bir şey değiştiğinde bazen her şey değişir ya bana da öyle oldu sanırım, işimi değiştirdim, hayatım değişti. Bu nedenle her şeyi değiştirmek istiyorsanız bir şeyi değiştirmekle başlayabilirsiniz.

Koçluk seanslarına başlarken danışanlarıma sorarım, “hayatının hangi alanında yapacağın bir değişiklik ve kendini bu konuda biraz daha iyi hissetmen, diğer bütün alanları da olumlu etkileme kapasitesine sahip?” Sizde bu sorunun cevabı üzerinde düşünüp bir yerlerden başlayabilirsiniz.

Ne demiştik, eskisi gibi para kazanmıyorum henüz, geçenlerde bir danışanımla sohbet ediyorduk, sanatla ilgilenmek istediğini ve yetenekli olduğunu, diğer yandan kurumsal hayatta kazandığı para ile sağladığı lükslere bağımlı olduğundan bahsediyordu.

Ben öyle değilmişim demekki, eskisi kadar sık dışarı çıkmıyoruz, biraz tasarruf yapıyoruz, bu dönem daha çok evde zaman geçirdiğimiz bir dönem ama onunda keyifli yanları çok fazla açıkçası. Çocuklarla beraber daha çok oyun oynuyoruz, evde yemek hazırlıyoruz hep beraber, akşamları da çocuklar yattıktan sonra DVD geceleri yapıyoruz.

Birisi bana ayda 20bin TL kazanabileceğim bir iş teklif etse bile tekrar kurumsal hayata döneceğimi sanmıyorum, onlarsız yapabileceğim şeyleri yapmak adına bir kez daha aynı hataya düşmeyeceğim.

Bu arada; bugün yeni bir iş teklifi aldım, henüz hiçbir şey belli değil ve detayları paylaşmam uygun olmaz. Freelance danışmanlık ve eğitmenlik yapabilirim bir proje kapsamında. Kesinleşirse sizlerle de paylaşacağım elbette.

Diğer yandan; sosyal hayat anlamında insan aynı şeyleri yaptığı zaman aldığı keyif zaman içinde azalıyor tabii ki; üçüncü dilim çikolatalı kekin ilk dilime göre daha az lezzetli gelmesi gibi. Yapılan aktiviteleri çeşitlendirmek faydalı olabilir. Henüz yapmadığım ama yapmak istediğim o kadar çok şey var ki hala, sıkılacağımı hiç sanmıyorum. Bahar ve yaz ayları bu anlamda bana göre daha zevkli seçenekler sunuyor olacaklar.

Yeni hayatımda çok güzel olan bazı şeyler benim seçtiğim mesleklerle de bir ölçüde ilgili tabii ki. Mesela okur mesajları alıyorum, hiç tanımadığım bazen başka kentlerde yaşayan insanlar bana mesaj atıp kitabımı çok beğendiklerini ve yeni kitaplarımı beklediklerini söylüyorlar. Geçenlerde bir arkadaşım aradı, trende yolculuk ederken bir başkasının dikkatle benim kitabımı okuduğunu görmüş. Bu nasıl bir mutluluk ve keyif, gerçekten kelimelerle anlatamam.

Seanslarım bittiğinde de çoğu zaman aynı duyguyu yaşıyorum, danışanlarımın güzel sözleri, onlardaki ilerlemeyi izlemek çok zevkli.

Bir de kendi çapımda “celebrity” hayatım var. TV ve radyo programları, röportajlar, vs. Onları da çok seviyorum ama onlar işin süsü, esas olan işin kendisi elbette.

Uzun zamandır görmediğim bir türlü görüşmeye fırsat bulamadığım insanlarla yeniden görüşmeye başlamak, bir bağ kurmak inanılmaz keyifli.

Tabii ki eski iş arkadaşlarımı özlüyor ve sık sık ziyaret ediyorum, en son çalıştığım yerde 5 yıl geçirip oradaki arkadaşlarımın bir bölümü ile kardeş gibi olmuştum.

Bu süreçte çok güzel yeni arkadaşlıklar ve hatta dostluklarda edindim. Ailem ve yakın arkadaşlarımın desteğini zaten gördüm, ama beni hayal kırıklığına uğratanlar da oldu.

İşten ayrıldıktan sonra senin kitabını şöyle alırım, böyle tanıtırım, sana şöyle yardım ederim diyen insanların bir kısmı son 2 ayda ortadan kaybolduJ. İyi de oldu. Çünkü Tanrı/Evren siz ne isim veriyorsanız, karşıma o kadar güzel insanlar ve onların iyiliklerini çıkardı ki her şey bir şekilde dengelendi ve istediğim gibi oldu.

Yanlış anladıklarım, kırdığım insanlar da oldu. Yardım alma ihtiyacını ifade edemediğimizde ters tepkiler verebiliyoruz bazen hepimiz.

Hayatımda hiç “kötü” şeyler olmuyor mu? Oluyor elbette, sizlerin hayatında ne kadar oluyorsa bende de o kadar oluyor. Ama ben hayatımda olan güzelliklere odaklanmayı, dikkatimi onlara vermeyi seçiyorum, küçük bir ayrıntı gibi gelebilir ama büyük bir fark yaratabilir bu bakış açısı hayatınızda. Bu nedenle size de tavsiye ederim.

Doğanın hareketlerine baktığınızda bir döngü vardır, sadece mevsimlerin birbirini takip etmesi değil, rüzgar çıkar, delicesine eser ve sonra bir anda sanki hiçbir şey olmamışcasına durur. Yağmur yağar bardaktan boşanırcasına ama sonsuza dek sürmez, bir anda güneş yüzünü gösterir bulutların arasından, hatta şanslıysak gökkuşağı da görürüz. Hayat da böyledir, düz bir çizgide ilerlemez, doğal bir akışta kesintiler ve hatta bazen gerilemeler de olabilir.

Ben hala bir öğrenciyim, her şeye bir hediye gözüyle bakmayı öğreniyorum, her gün yeni bir şeyler öğrenip insanlarla paylaşıyorum ve bundan büyük keyif alıyorum.

Sonuç olarak toparlamak gerekirse, eski benle kıyaslandığında çok daha mutlu ve huzurluyum ve sırf bu yüzden başarılıyım aslında. Bu ara dönemin sonunda kararım değişmedi; yine olsa yine giderim, yine olsa yine yaparım ve yüreğini titreten bir isteği/hayali olan herkese de kalbinin sesini dinlemesini ve peşinden gitmesini tavsiye ederim.

“İnsan sıkı tutmalı yüreğini, çünkü gitmesine izin verirse çok geçmeden aklı da gider peşinden.” demiş Nietzsche.

Sevgiler.

Not: Perşembe akşamı yayınlanacak olan kısa ara bültenin konusu (son anda bir değişiklik olmazsa) “aşkı hayatıma nasıl çekerim, mış gibi yaparsam olur mu?”.

17 Ocak 2013 Perşembe

15,5. hafta bülteni, ilişkiler üzerine kısaca


İlişkiler üzerine kısaca…

Eşimle/sevgilimle/kayınvalidemle/patronumla geçinemiyorum.

Çok tanıdık hikayeler, zaman zaman hepimizin parçası olmayı seçtiğimiz hikayeler.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, karşımızdaki insanı değiştirme gücümüz yok, varsa da ben bilmiyorum ama rol model olabiliriz o ayrı tabi.

Geçen hafta bir danışanımla benzer bir konu üzerinde çalışıyorduk, patronumla geçinemiyorum diye başladı anlatmaya, onu durdurmasam 1 saat nasıl geçinemediklerini ve karşı tarafın ne kadar haksız olduğunu anlatabilirdiJ.

Dedim ki bana nasıl bir ilişki istediğini söyle.

Önce sustu, sonra biraz düşündü ve anlatmaya başladı.

Beni anlasın, beni desteklesin, zayıf yönlerimi yüzüme vurmasın, bana iyi davransın, sabırlı olsun, yüzü gülsün, vb.

Bu istediğin ilişkide sen nasıl birisi olacaksın diye sorduğumda neredeyse birebir aynı özellikleri saydı.

“Ona iyi davranırım, sabırlı olurum, yüzüm güler” dedi.

Peki dedim patronuna iyi davranmak, sabırlı olmak ve yüzünün gülmesi için neyi yapmaya ihtiyacın var?

Hiç düşünmeden, “evliliğimdeki sorunları düzeltmem lazım” dedi.

Ona iyi davranırsan, sabırlı olursan, yüzün gülerse harika bir ilk adım olur dedim.

“Evet, ama bunu nasıl yapacağım bilmiyorum” dedi.

“Ne olursa mutlu olursun?” dedim.

“Kendimle barışık olsam harika olurdu” diye yanıt verdi.

“Bunun etkisi ne olacak” diye sorduğumda ise,

“Kendimle barışık olursam o zaman eşimle veya patronumla sanırım sorun yaşamam veya bu ölçüde etkilenmem” dedi.
 

Bütün ilişkilerimiz, eşimizle, çocuğumuzla, patronumuzla olanlar aslında kendimizle olan ilişkimizin yansımasından ibarettir. Geriye dönüp baktığınızda yürütemediğinizi düşündüğünüz, bugün olsa çok farklı olsa dediğiniz ilişkiler vardır, tek fark sizin kendinizdeki değişimdir.

Bu yüzden biz koçlukta kişinin kendisi üzerinde çalışırız, çünkü biliriz ki kişinin kendisi değiştiğinde ilişkileri de değişir, ve ilişkiler her şeydir, yani ilişkileriniz değiştiğinde hayatınız değişir.

Pazartesi günkü bültene kadar sevgi ile kalın.
 

Not: Radikal Kitap Ekinde kitabım ile ilgili olarak yayımlanan yazının linkini aşağıya kopyaladım. Arzu edenler okuyabilir.
http://kitap.radikal.com.tr/Makale/bir-kitap-hayat-degistirir-mi-351016

14 Ocak 2013 Pazartesi

15. hafta bulteni / gerçek bir koçluk örneği + korkularla birlikte ilerlemek nasıl mümkün olur


Merhabalar, 15. Hafta bülteni ile karşınızdayım. Bu hafta değişime yönelik korkulardan ve korku ile birlikte ilerlemekten bahsedeceğim.

Önce çok kısa bir özet. 12. Hafta bülteni ile başlayan yolculuğumuzda yeni yıl istek listemizi oluşturduk, daha sonra isteklerimizin bir yıl içerisinde bize göre gerçekleşme ihtimallerini belirledik, gerçekleşme ihtimalini düşük olarak gördüğümüz isteklerimize ilişkin olarak olduğumuz kişide bir değişiklik yapmanın yararlı olabileceğini fark ettik ve olduğumuz kişiyi değiştirmek dediğimizde daha çok düşünce, inanç ve kararların değişimini kast ettiğimizi öğrendik. Geçen hafta düşünce, karar ve inançların nasıl değiştirilebileceği konusu üzerinde durmuştuk, bu hafta ise hem düşünce, karar ve inançların değişmesine bir örnek özelinde yaklaşacağız hem de korkuları ve genel olarak onlarla nasıl baş edebileceğimizi konuşacağız.

Almış olduğumuz bir kararı değiştirerek olduğumuz kişiyi nasıl değiştirebileceğimize dair seanslarımdan birisinde yaşanmış gerçek bir örnek üzerinden gidelim. Belki burada kullanılan teknik ve konu sizin için de bazı konularda faydalı olabilir.

Konu: işyerinde farklı bir göreve yükselmek istemek

Koç: Ne olmasını istiyorsun, hayalin ne?

Danışan: Hayal gücümü ve yaratıcılığımı kullanabileceğim, stratejik planlama yapabileceğim, ekip çalışması yapacağımız bana uygun olduğunu düşündüğüm bir pozisyon var, o pozisyonu istiyorum. Ama olmayacak bence.

K: Sence olmazsa niye olmayacak?

D: Diğer adayı tercih edeceklerini düşünüyorum.

K: Sence niye diğer adayı tercih edecekler, ilk aklına gelenler neler?

D: Ben yeterince pratik değilim.

Bazen inancımı yitiriyorum, devamını getiremiyorum.

Kendi reklamımı yapmakta zorlanıyorum.

K: Bunlardan bir tanesini değiştirebilecek olsan hangisini değiştirmek isterdin?

D: Pratik olabilmeyi isterdim.

K: İş hayatında pratik olmak dediğin zaman tam olarak neyi kast ediyorsun, biraz açabilir misin?

D: Hızlı karar vermek, aldığım kararları hızlıca uygulamak.

K: Hayatının diğer alanlarını düşündüğünde hangi alanlarda sence pratik davranıyorsun?

D: Özel hayatımda oldukça pratiğimdir aslında, söz konusu özel yaşamım olunca hızlıca karar alıp uygulayabiliyorum.

K: Bana bir örnek anlatabilir misin, özel hayatına ilişkin, “pratik” hareket ettiğin.

D: İlk aklıma gelen, ev konusu var, kısa bir süre önce hayalimizdeki evi satın aldık. Önce ne istediğimi ortaya koydum, sonra fırsat ortaya çıkınca hızlı bir şekilde harekete geçip düşüncemi uyguladım.

K: Özel hayatında pratik olduğunu ama iş hayatında zaman zaman bunu istediğin ölçüde sergileyemediğini ifade ettin, iş hayatını ve özel hayatını kıyasladığında bir alanda kullanıp diğer bir alanda yapmadığın/yapamadığın başka neler var?

D: İş hayatında çok iyi bir strateji uzmanıyım ama özel hayatımda bu konuda çuvalladığım durumlar oluyor açıkçası.

K: Sence bir alanda kullandığın bir özelliği diğer bir alanda kullanmıyor olmanın nedenleri ne olabilir?

D: Hiç düşünmedim, yani iş iştir sonuçta ve orada kalır, özel hayat ise bambaşka bir konu, ben ikisini kesin çizgilerle ayırıyorum.

K: Bunu nasıl yapıyorsun?

D: Cuma akşamı işten çıkarken blackberry cihazımı kapatır ve pazartesi sabahına kadar işle hiç ilgilenmem. Benzer şekilde işte iken özel hayatıma dair düşüncelerin zihnimi işgal etmesine izin vermemeye çalışırım.

K: Bundan mutlu musun, her şey mümkün olsa nasıl bir kurgu yaratırdın?

D: Aslında yapmak istediğim şey şu. İşteyken kısa sürelerle bile olsa özel hayata dair bir şeyler yapmak istiyorum, örneğin karımla uzun uzun telefonda konuşmak veya öğle tatilinde yemekten arta kalan zamanda güzel bir filmin bir bölümünü izlemek isterdim. Benzer şekilde evdeyken de bazen bir şey aklıma takıldığında veya verimli olabileceğini düşündüğüm bir fikir aklıma geldiğinde oturup birkaç saat bununla ilgili çalışmak isterdim.

K: Bunu yaparsan sence ne olur?

…İşteki ve evdeki kimliklerim karışır.

K: Kimliklerin karışırsa ne olur?

D: İşteki özelliklerimi evde, evdeki özelliklerimi işte kullanabilirim.

K: Bunu yapmanın ne gibi faydaları olabilir?

D: Evde stratejik, işte pratik davranabilirim sanırımJ

K: İşte pratik davranırsan ne olur?

D: O pozisyonu alma şansım artar.

Danışanımın fark etmeden yaptığı şey şuydu. İşten çıktığı zaman beynine bir komut verip orada kullandığı özelliklerini kapatıyordu, bir binanın ışıklarının belirli bir bölümünü kapatmak gibi düşünün. Evden çıkıp işe giderken de tam tersini yapıp verdiği bir komutla evdeki özelliklerinin bir bölümünü kapatıyordu.

Sizin de hayatta çok kesin çizgilerle ayırdığınız konular varsa ve bir alanda kullandığınız bir özelliğinizi bir başka alanda ihtiyaç duymanıza rağmen kullanamıyor iseniz lütfen bu konu üzerinde biraz düşünün. Belki de biraz esnekliğe ihtiyacınız var, keskin çizgilerinizi biraz yumuşatın, bu konuda küçük bir adım atın bakalım neler olacak?

Esnekliğin gücünden faydalanın. Hangi özelliklere sahip olursanız isteğiniz gerçekleşir? Bu özelliklerinizi sıralayın ve bakın bakalım hayatınızın hangi alanlarında ne zaman bu özellikleri kullanıyorsunuz veya geçmişte kullanmışsınız. Bu özelliklerinizi alıp bugüne taşıyın ve değişiklik yapmak istediğiniz konuda kullanın.

Şimdi gelelim korku konusuna. Fobileri bir tarafa bırakırsak; korku, endişe, kaygı gibi duygular kendilerini daha çok değişim dönemlerinde gösterirler. Bilinmeyen hepimizi belli ölçülerde korkutur. İlk yapmamız gereken korkmanın son derece normal olduğunu kabul etmek. Çünkü korku dediğimizde aslında duygusal beynimizin işleyiş şeklinden bahsediyoruz.

Duygusal beynimiz ve onun bir fonksiyonu olan ego, bizim güvenliğimiz için her şeyin aynı kalmasından yanadır. Duygusal beynimizin olaylara yaklaşımı şu şekildedir: Tanıdıksa iyidir, tanıdık değilse engellenmelidir.

Değişim dediğimizde adı üstünde tanıdık olmayan farklı bir şey yapmaktan bahsediyoruz, bir değişim söz konusu olduğunda duygusal beynimiz ilk tepki olarak bizi endişe, kaygı, korku gibi hislerle engellemeye çalışır. Bunu bizim güvenliğimiz için yapar.

Bunu bilmek bize ne kazandırır, her şeyden önce korkmanın doğal olduğunu, bir değişim söz konusu olduğunda herkesin farklı ölçülerde korkabileceğini anlarız.

Peki, daha sonra neler yapılabilir.

Öncelikle odak değiştirmek; yapabiliyorsak anda kalıp sadece yaptığımız şeyi düşünmek veya bunu yapamıyor isek bizi korkutan her ne ise bundan farklı bir şeyler düşünmek tavsiye edilebilir. Ben zihnimi boşaltmak istediğimde bir duvara tenis topu atıp tutuyorum, bu işe yaramazsa tatil hayalleri kuruyorum, sevdiğim ve gitmek istediğim otellerin internet sitelerini açıp özellikle müzik eşliğinde bir süre bunları izliyorum ve odağımı değiştirmeyi çoğu zaman başarıyorum.

Bunu başaramıyor iseniz yani zihniniz değiştirmek istediğiniz konuda takılı kaldı ise bu durumda yapabileceğiniz ikinci şey ise; korktuğunun başına gelme ihtimali olduğunu kabul etmek. Senaryoyu en sonuna kadar oynatın bakalım, bu tekniği iyice rahatlayana kadar bir veya iki defa uygulayabilirsiniz.

Bir diğer yöntem ise değişiklik yapmak istediğiniz konuda küçük adımlarla ilerlemektir. Sabırsız davranıp çok büyük bir adım atmak istediğinizde karşılaşacağınız korku daha büyük olacaktır.

Duygusal beynimizi kandırmak için vizyonlamayı da kullanabilirsiniz.

Beynimiz gerçekten yaşanan ile zihinde yaratılan kuvvetli bir hayalin farkını anlayamaz ve nöron bağlantısı kurar, yani kayıt yapar. Çok güçlü bir şekilde 5 duyunuzu içeren resimde kendinizi net olarak gördüğünüz hayaller yarattığınızda nöron bağlantısı kurulur ve saklanır. Daha sonra bunu fiziken yapmak istediğinizde duygusal beyniniz kendi kendine sorar, tanıdık mı değil mi? Tercümesi, nöron bağlantısı var mı yok mu veya kayıtlarda var mı yok mu? Kayıtları ayrıştıramadığı için de hayalinizle oluşturduğunuz bağlantı nedeniyle tanıdık kabul edip sizi korku ile doldurmaz.

Yapmak istediğiniz değişiklik her ne ise, bunu detaylı bir şekilde gözünüzde canlandırın. Her günün 5 dakikasını en azından 3-4 haftalık bir süre boyunca buna ayırın. Daha sonra değişikliği gerçekten yaptığınızda ne kadar kolay olabileceğine siz de şaşıracaksınız.

Bu haftalık bu kadar, önümüzdeki hafta görüşmek üzere, sevgi ile kalın.