Merhaba, İzmir’den yeni geldik, ayağımın
tozu ile izlenimlerimi paylaşmak istedim. Kitap fuarı ve imza günü nasıldı,
İzmir anlatıldığı kadar güzel mi? Bu soruların cevaplarını merak ediyorsanız
bülteni okuyabilirsiniz.
Cuma günü 12.00 Pendik – Yalova feribotu
ile yola çıktık. Yanlışlıkla Yalova – Pendik bileti almışız aynı saat için ama
hafta içi olduğundan son anda yine bilet bulabildik. Susurluk Varan
Tesislerinde bir saat mola verdik, 18.00’de İzmir Narlıdere’ye vardık. Yollar
gayet düzgün ve bakımlı, yol çalışması yok, radar makul miktarda ve yerleri
anlaşılıyor.
Narlıdere İzmir’in en uç noktası, Çeşme
otobanı gişelerinden hemen önceki son sapak. Liseden arkadaşımız Burcu ve Burhan
Talay çiftinin konuğu olduk seyahatimizde. Yol yorgunluğu akşam rakısı ile
birleşince Cuma akşamı erkenden sızdık açıkçası.
Cumartesi günü otobandan 15-20 dakikada Urla’ya
gittik. Ben Bodrum, Çeşme benzeri bir yer beklediğim için biraz hayal kırıklığı
yaşadım açıkçası. Evet, güzel bir yer ama çok küçük. Özelliklede sahil kısmı.
3-5 restoran ve 1-2 kafe ancak yer bulmuş kendisine. Bu bölgede bir adet var
birisi öldüğünde mutlaka lokma pişirilip dağıtılırmış, bizde sıraya girip
lokmanın tadına baktık. Allah rahmet eylesin dileklerimizi paylaştık.
Rahatla ve Kısmetim isimli iki tane kır lokantası var, çocuklar ata, midilliye falan binebiliyor, bizde onlardan birinde öğle yemeği yedik, çocukları eğlendirdik, sonrada Urla’nın küçük sahilinde türk kahvesi keyfi yaptık. Rüzgar kuvvetliydi, bir süre sonra çocuklar da huysuzluk yapmaya başlayınca eski yoldan kıyı kıyı geri döndük, deniz manzaralı eski Çeşme Yolu gayet keyifli bir rota, yolu biraz uzatmak pahasına da olsa tavsiye ederim.
Akşam İzmir’e yerleşen çocukluk
arkadaşım ve dostum İlker ve eşi Esin’le buluştum. Yoldan geçerken Güzelbahçe
semtindeki balıkçılarda aklım kalmıştı, methini duymuştum, oraya gittik. Burada
değişik bir sistem var; balık halinden balığını seçip hangi restoranda
oturduğunu söylüyorsun, oraya gönderiyorlar. Bizde yaklaşık 2 kiloluk bir deniz
levreği, yarım kilo barbun ve yarım kilo kalamar alıp masamıza kurulduk.
Reis isimli restorana gittik, deniz
kıyısında bir masaya kurulduk, ben bir 20lik rakı söyledim ve siparişlerimizi
süpürdük adeta. Balıklar ve mezeler taze ve lezzetli, ortam güzel, fiyatlar
İstanbul ve Bodrum’a göre nispeten ucuz, ama İzmir standartlarının biraz
üzerinde.
Ertesi gün kitap fuarında imza günü
olduğu için muhabbeti kısa kestik, 10 gibi eve döndük ve biraz TV karşısında
oyalandıktan sonra yattım.
Pazar sabahı ev sahibemiz Burcu bize
boyoz pişirdi. Hep merak etmiştim. Tadı gerçekten güzel. Yalnız bunu yumurta
ile nasıl yediklerini anlamadım, zaten tek başına son derece dolgun ve doyurucu
bir lezzeti var.
Türk kahvesi keyfinden sonra saat bire
doğru kent merkezine gitmek için evden çıktık. Erken çıkmamız iyi olmuş, Fuar
Alanı’nın olduğu bölge mahşer yeri gibiydi, İstanbul’dakine benzer bir park
sorunu vardı, neyseki çekim yasası ile sipariş etmiş olduğum park yerine
arabayı park edip fuar alanının içine daldık.
23 Nisan çocuk şenlikleri ile birleşince
fuar alanı çok kalabalık olmuş. Kitap fuarını sora sora bulduk. Bizim kızlar
lunaparkı görünce kitap fuarına gelmek istemediler, ben imza gününe gittim,
Özge kızları lunaparka götürdü.
Yitik Ülke standında yerimi aldığımda
saat 14.00 olmuştu bile. İstanbul kitap fuarı ile kıyaslandığında hareketsiz
bir imza günü yaşadım. Toplam 10 tane kitap imzaladım sanırım, onlarında 5
tanesini arkadaşlarım aldı. Zaten birinci baskıdan fazla kitapta kalmamış, daha
büyük bir ilgi olsaydı muhtemelen okurlarımın kollarına geçici dövme şeklinde
imzamı atacaktım.
Fuar bitimine İlker ve Esin’in yanı sıra
İzmir’de yaşayan bankacı dostum Doğa da geldi. Özge, Burcu, kızlar biz hepimiz
çıkışta Kordon’a gittik.
Kordon denilince muhtemelen İzmir’in en
güzel yerinden bahsediyoruz sanırım. En güzel yerler, en güzel insanlar burada
arzı endam ediyorlar. Bizde Şamdan Cafe’de oturduk, bira, midye, patates keyfi
yaptık, saat yediye doğru kalktık.
Akşam şarap ile evde bir kutlama daha
yapıp ertesi gün yola çıkacağımız için erken yattık. Pazartesi sabah kahvaltı
ve kahve keyfinin ardından yola çıktık, rahat ve keyifli bir yolculuk ile bu
kez Topçular araba vapuru ile gelmemize rağmen 6 saatte İstanbul'a vardık.
İzmir çok güzel bir kent, burayı
İstanbul’un hafta içi durumu ile kıyaslayabilirsiniz. Hani mesai saatlerinde
herkes çalışırken emekliler ve ben İstanbul’un keyfini çıkarıyoruz ya İzmir
sanki sürekli öyle. Bir kere İstanbul ile kıyaslandığında nispeten ufak, Konaktan
Karşıyaka’ya 45 dakikada gidersiniz. İnsanlar sakin, huzurlu ve mutlu genel
olarak. Bunu araba kullanma şekillerinden anlayabilirsiniz. Benden başka
kornaya basan yoktu meselaJ.
Trafik İstanbul ile kıyaslandığında
akıcı, yavaşda olsa bir şekilde akıyor ve istanbul’daki gibi tamamen durma
noktasına gelerek insanı çıldırtmıyor.
Ev fiyatları gerek satılık gerek
kiralıklarda İstanbul’a göre gayet uygun, yeni yapılan siteler son derece
güzel. Yeme içme yerleri gayet çeşitli, hizmet iyi, fiyatlar adilane.
Birde yazın düşünün, Bir uçta Foça,
diğer uçta Çeşme- Alaçatı, nereye gidersen git bir saat sonra masmavi tertemiz
denizdesin, işte İstanbul’da bu yok. Eskiden vardı, değerini bilemedik,
Bayramoğlu ve Kumburgaz taraflarını çöplüğe çevirdik.
Kısacası burası gerçekten yaşanacak
kentlerin başında İstanbul ile birlikte ilk iki sırayı kesinlikle alır.
Perşembe günü kişisel gelişim ile ilgili
bir bültende görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın. Sevgiler.
P.S.: Bültenler veya koçluk ile ilgili
sorularınızı, önerilerinizi mert.cuhadaroglu@gmail.com
adresine iletebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder