28 Mart 2013 Perşembe

Little little into the middle – 25,5. hafta bülteni


Merhaba; 25,5. hafta kısa ara bülteni ile karşınızdayım. Bu bültendeki konumuz “Evrene nasıl sipariş verilir”. Benim kendi sipariş listem üzerinden örneklerle anlatmaya çalışacağım. Umarım keyifle okur ve kendi listenizi hazırlarsınızJ.

Cem Yılmaz’ın kendi şovundan parçalarla yarattığı son sinema filmini izlemiştim. O filmden aklımda kalan çok güzel bir anekdot var.

Olay bir lokantada geçiyor. Cem Yılmaz arkadaşlarıyla lokantaya giriyor ve bir masaya yerleşiyorlar. Biraz sonra siparişleri almak üzere garson geliyor ve sonsuza dek sürecek olan bir muhabbet başlıyor.

Bizde menü kültürü olmadığı için garson Cem Yılmaz’a (ilk defa o lokantaya gitmiş olmasına rağmen) “ne vereyim ağbime?” diye soruyor, Cem Yılmaz’da “ne vereceksin ağbine” diye fitili ateşliyor. Ondan sonra yaklaşık bir dakika boyunca defalarca tekrarlanıyor bu diyalog: “Ne vereyim ağbime?”, ne vereceksin ağbine?”. En sonunda Cem Yılmaz “little little into the middle” yani sadece Türk Kültürümüzde olan “azar azar ortaya getir” esprisi ile konuyu bağlıyor.

Şimdi bence bizim Evren ile siparişlerimiz konusunda yaşadıklarımız da buna çok benziyor. Gerçekleşeceğine inandığımız isteklerimizi net bir şekilde ortaya koyup bize keyif verdiği sürece detaylı bir şekilde kafamızda canlandırmamız daha doğru olabilecekken çoğu zaman bunu yapmıyoruz.

Ne istiyorsun sorusuna “valla işte biraz para, biraz aşk, biraz kariyer” diye cevap verdiğinizde sizi doyurmayan ve içinde ne olduğunu tam anlayamadığınız bir meze tabağı ile karşılaşabilirsiniz.

Bunun yerine detaylı bir sipariş listesi hazırlamak, yol haritası çıkarmaya benzer, bunu yazılı olarak yaptığınızda zihninize fırsatları araştırması için komut verir ve ilahi tesadüflerle karşılaşmaya hazır hale gelirsiniz.

Oturdum 3 aylık bir sipariş listesi hazırladım kendime bende.

1.      Katılmak istediğim eğitimler var; özellikle 2 tanesi çok ilgimi çekti, birisi İstanbul’da 3-5 Mayıs arasında; diğeri ise Antalya Kemer'de 11-14 Mayıs tarihlerinde, aklımda hep tatil köyü ortamında bir eğitime katılmak vardı, Mayıs ayındaki ikinci eğitim tam hayallerime göre; Özge’nin Mayıs ayında nefes koçluğu son aşama eğitimi var, öncelik onun, eğitim tarihlerinin çakışmamasını sipariş ediyorum. Ayrıca bu eğitimlerin maliyetini karşılayacak kadar ilave sürpriz bir getiri temenni ediyorum.

2.      Nisan ayında İzmir Kitap Fuarı’na katılacağım, fuar öncesinde kitabımın ikinci baskısının yapılması harika olur; fuarda kitabımın ikinci baskısını imzalamak çok ama çok güzel olur. Her ihtimalde okurlarımla buluşacak olmak beni heyecanlandırıyor. İmza gününden sonra da arkadaşlarla Kordon’da rakı balık keyfi yaparız.

3.      Mayıs ayının sonunda arkadaşlarımla Bodrum’a gideceğim; bu gezinin güzel geçmesini istiyorum. Plan konusunda ufak tefek anlaşmazlıklar var, gitmeden halledebilirsek süper olur.

4.      Haziran sonunda bir ara Özge ile kısa bir tatil yapalım, Bozburun Karia Bel olabilir, çok memnun kalmıştık, 2-3 gün yeter, çocuklar olmadan, baş başa.

5.      Haziran sonu Temmuz başı gibi bir ara kızları da alıp Çeşme’ye gidelim, Duru Çeşme’yi çok seviyor, Kum Beach'te denize girelim, 3-4 gün yeter herhalde.

6.      Koçluk yapmayı çok seviyorum, danışanlarımın da fayda sağladıklarını görüyorum. Düzenli koçluk müşterilerimin sayısı artsın, hala daha bir miktar boş vaktim var, özellikle de hafta içi günlerde.

7.      Hayatını Seç Modunu Seç isimli facebook sayfamız ve web sitemiz daha da güzel olsun, ilgi çeksin, beğeneni ve takip edeni bol olsun, güzel içerikler yazayım. Okuyanlar faydalansın, hayatlarında uygulasınlar.

Bakın bunları yazdığım gün ve takip eden gün neler oldu, sadece 2 günde olanları anlatacağım size, ben bile biraz şaşırdım açıkçasıJ.

Madde 3: Bodrum’a tatile gideceğim arkadaşlarımla tamamen tesadüfen gündüz vakti bir araya geldik ve karşılaşmışken kısa bir öğle yemeği yedik. Yemekte tabii ki tatilden de bahsettik; kiralanacak arabanın cinsinden tutunda hangi gün nerede ne yapılacağına dair tüm konularda ön mutabakat sağlandıJ.

Madde 6: Düzenli koçluk müşterilerimin sayısı bir kişi daha arttı, hemde hafta içi olacak şekildeJ.

Madde 1: İşte esas bomba bu, 3-5 Mayıs ve 11-14 Mayıs tarihlerinde katılmak istediğim eğitimler Özge’nin eğitimi ile çakışmasın arzusunda iken Özge’nin eğitim tarihinin 6-10 Mayıs arasında olduğunu öğrendim, ilahi tesadüfün de bu kadarı dedim kendi kendimeJ.

Ama durun bitmedi; Bankam, çalışmış olduğum döneme ilişkin sonradan belirlenen zamdan beni de yararlandırdı ve bana ilave bir ödeme yaptı ayrıldıktan 6 ay sonraJ. Ne kadar mı, evet, tam da eğitimlerin maliyeti kadar.

Şimdi peki bu kadar bolluk ve bereket böyle kendi kendine mi geldi, valla orasını bilemem, siparişleri hazırlayan ve teslim eden tarafta değilim ben, mutfağı görmüyorum yaniJ. Temiz bir kalple isterseniz ve gerçekleşeceğine inanırsanız sizin isteklerinizin olmaması içinde hiçbir neden yok.

Ben ilaveten neler yaptım peki. Listemi hazırladıktan sonra bana keyif verdiği sürece bunlarla ilgili güzel ve detaylı hayaller kurup araştırmalar yaptım.

Örnek olsun diye söylüyorum; katılıp katılamayacağım belli olmamasına rağmen eğitime dair bütün detayları öğrendim, kalacağımız otelin internet sitesindeki resimlere baktım, kendimi çıplak ayakla kumlarda dolaşırken ve denize girerken hayal ettim. Eğitime katılabileceğini düşündüğüm bir arkadaşıma mail atıp onunla aynı odada kalabileceğimizi söyledim, vb.

Ayrıca minicik şeyler için özellikle de onlar için hayranlık duymaya ve şükretmeye devam ettim, anda kalma deneyimlerimin süresini uzattım. Bütün bunları bana öğreten Esra&Aykut Oğut, Eckhart Tolle ve Erickson Koçluk Okulu’na da bu vesile ile ayrıca şükranlarımı sunmak istiyorum.

Akşam büyük kız okuldan gelince “Bu yaz Çeşme’ye gidelim mi?” diye (Madde 5J) girdi kapıdan içeri, nasıl bir iletişim var bilemiyorum aramızda ama bazı şeylerin de mantıkla ve matematikle izahı olmadığı kesinJ.

Siparişlerinizin tamamının gerçekleşeceği muhteşem günler diliyorum, sevgi ile kalın.

25 Mart 2013 Pazartesi

Hayatla dans etmek – 25. Hafta bülteni


Merhaba; 25. Hafta bülteni ile birlikteyiz. Bu haftaki konumuz hayatla dans etmek. Anda kalmanızı kolaylaştırabilecek bir benzetme ve farkındalığınızı artırabilecek çok sayıda soru hazırladım sizler için. Umarım keyifle okur ve arzu ederseniz soruların bir kısmına kendi içinizde cevaplar verirsiniz.

Yaklaşık olarak beş yıldır kişisel gelişimle ilgileniyorum. Çok sayıda kitap okudum, videolar izledim, bazı seminerlere katıldım. Bir yıldır da koçluk yapıyorum, 20-25 kişi ile çalıştım bu süre içinde. Genel olarak da iyi bir gözlemci olduğumu düşünürüm. Bilgi ve tecrübelerimin ışığında geldiğim nokta şu: İşin sırrı kesinlikle anda kalmakta, kendi üzerimde de çalıştığım bir konu, bu nedenle yazılarımda sık sık bu konuya yer veriyorum. Kişiye özel tam günlük seminerlerimde de bir tür “short cut” ile anda kalmamızı kolaylaştırabilecek yöntemleri anlatıyorum.

Bu bültende de sizin için anda kalma deneyimini kolaylaştıracak bir benzetme hazırladım. Bakalım beğenecek misiniz?

Çok sevdiğiniz birisini düşünün; eşiniz/sevgiliniz, çocuğunuz, bir dostunuz veya herhangi başka birisi olabilir, yeterki onu çok sevdiğinize emin olun (Ben kimseyi çok sevmiyorum diyenler için yapabileceğim bir şey yok, en az bir kişiyi çok sevmiyorsanız başlamanız gereken nokta orası olabilir).

Örnek:

Ben kızlarımı çok seviyorum. Kızlarıma her zaman güvenebilirim. Ve aynı zamanda kızlarımın değişmesine de bayılıyorum. Ama şu anki haliyle de kızlarımı çok seviyorum.

Şimdi aynı cümleyi sevdiğiniz kişinin yerine “içinde olduğum an” ifadesini yerleştirerek tekrarlayın lütfen.

Ben içinde olduğum anı çok seviyorum. İçinde olduğum ana her zaman güvenebilirim. Ve aynı zamanda içinde olduğum anın değişmesine de bayılıyorum. Ama şu anki haliyle de içinde olduğum anı çok seviyorum.

Sevdiğiniz bir kişi ile içinde olduğunuz an arasında bu şekilde bir bağlantı kurabilirseniz anda kalmanız için çok daha fazla neden olduğunu göreceksiniz.

Zaman zaman yaşadığımız sıkıntıların neredeyse tamamı içinde olduğumuz anı sevmemekten ve yeterince takdir etmemekten kaynaklanıyor.

Pazartesi geldiğinde Cuma akşamı başlayacak olan haftasonunu hayal etmeye başlıyorsanız ne demek istediğimi iki kez düşününJ.

Gerçek gerçektir ve tek gerçek içinde olduğumuz andır. Gerçekle kavga ederseniz asla kazanamazsınız, o yüzden yol yakınken onunla iyi geçinmeye başlayın.

İnsan çoğu zaman “gerçek” olarak tanımladığı geçmiş hikayelerinden ve bunlara bağlı gelecek projeksiyonlarından kolayca vazgeçemez, çünkü ilk başta o hikeyeyi yaratan kendisi olmamıştır. Özellikle 12 yaşına kadar olan dönemde başkalarının düşünce ve inançlarını kopyalayarak bir tür hikaye yaratır ve dikkat etmezsek hayatımızı buna göre yaşarız.

Bu nedenle bazı konulardaki hikayemizi değiştirmek istiyorsak insanın kendi kendine sürekli olarak sorular sorması ve cevaplarını araması çok önemlidir. En azından başlangıç için tek bir soru: Bu hikayeden vazgeçmek için nasıl nedenlerim var?

Hayatla dans etmenin ustaları tabii ki henüz kendilerini sınırlandıracak inançları oluşturmamış olan küçük çocuklardır. Sürekli anda olmalarının yanı sıra bitmek bilmeyen bir merak ile bütün gün sorular sorarak dolaşırlar ve çoğu zaman bir cevap alana kadar aynı soruyu defalarca tekrar ederler.

Nereden mi biliyorum? 3 yaşındaki kızım Ada’nın neredeyse tek yaptığı bu. Sabah yataktan kalkar kalkmaz sorularına başlıyor ve gece yatana kadar yüzlerce soru sormuş oluyor. Meraklı olması onu canlı, mutlu ve keyifli yapan özelliklerinden birisi. Büyüdükçe bu merak kayboluyor, soru sormak ve cevap aramak yerine başkalarının cevaplarını doğru olarak kabul edip hayatımızda uygulamaya başlıyoruz.

Bu nedenle anda kalma sanatını uygulamak istiyorsanız daha meraklı olmak kesinlikle önemli bir katkı yapacaktır, meraklı olun, sorular sorun kendinize.

Koçluk sanatı güçlü sorular sorma sanatıdır aynı zamanda, iyi bir koç güven ve uyum içerisinde çalıştığı danışanına doğru zamanda doğru soruları yöneltmelidir.

Bende sizin için bir soru seti hazırladım. Unutmayın soru varsa her zaman cevap da vardır.

Kendinizi en son ne zaman ve ne yaparken bir çocuk kadar masum ve neşeli hissettiniz?

İçinizde uyanan özgürlük hissi daha çok neleri düşünürken veya yaparken ortaya çıkıyor?

Başı bir şekilde dertte olup kapınızı çalan insanlar daha çok hangi konularda bilginize ve yardımınıza başvuruyor?

Bir toplantıya davet edildiniz ve 15 dakikalık bir konuşma yapacaksınız, konuyu siz seçeceksiniz, ne hakkında konuşursunuz?

En çok hangi düşüncenizin yanlış olduğunu anlamak isterdiniz?

İnandığınızın tam tersinin doğru olduğunu fark ettiğiniz en son deneyiminiz hangisiydi?

Sabah kalkıp da kendi kendinize bari en azından bugün bunu düşünmeyeyim dediğiniz konu nedir?

Rüyanıza hükmetme gücünüz olsa nasıl bir rüya görmek istersiniz, o rüyada kim veya kimler var, nasıl bir ortamdasınız, ortama hakim olan duygular neler?

Sizin cevaplarınız olmadan soruların hiçbir anlamı olmayacaktır, ama dürüst cevaplarınız doğru olmayan her şeyi yok ederek sizi gerçeğe ulaştırır.

Soru sormak ve cevapları aramak önemlidir. Her gün sadece 10 dakikanızı ayırarak tek bir sorunun cevabını düşünmeniz bile hayatınızda önemli bir fark yaratabilir.

Bu nedenle bundan sonra düzenli olarak sizlere her gün güçlü bir koçluk sorusu yöneltmeye karar verdim. Yeni web sitemiz istediğimiz şekliyle faaliyete geçene kadar günün sorusuna facebooktaki “Modunu Seç Hayatını Seç” isimli sayfamızdan ulaşabileceksiniz.


Size bir soru ile veda ediyorum bu hafta:

Kendinize cevabını çok merak ettiğiniz bir soru soracak olsanız bu soru ne olurdu?
 

P.S: Bültenler, koçluk hizmetleri ve web sitemiz hakkındaki görüş, öneri ve sorularınızı mert.cuhadaroglu@gmail.com adresinden bana iletirseniz çok sevinirim.

21 Mart 2013 Perşembe

Bir bardak su ile neler yapabilirsiniz - 24,5. hafta bülteni


Merhaba; 24,5. hafta kısa ara bülteni ile beraberiz. Beni çok etkileyen bir hikayeyi paylaşacağım sizinle, daha sonra bu hikayeye bağlı bir egzersiz önereceğim. Umarım keyifle okur ve arzu ederseniz uygularsınız.

Hikayeyi Serra Kanatlı isimli arkadaşımın facebook sayfasında paylaşması sayesinde öğrendim, gerçek bir hikaye olduğunu düşünüyorum, İngilizce’den Türkçe’ye çevirdim çok fazla yorum katmadan.

Bir psikolog stres yönetimi konulu seminer düzenler ve katılımcıların bulunduğu salona yarısı dolu bir su bardağı ile gelir.

Herkesin aklında “yarısı dolu mu, yoksa yarısı boş mu” klişesi vardır. Ama psikolog bu soruyu yöneltmez, onun yerine gülümseyerek” elimde tuttuğum yarısı su dolu bu bardağın ağırlığı sizce ne kadar olabilir” der.

Gelen cevapları dinler ve “elimde ne kadar süre tuttuğuma göre değişir” diye herkesi şaşırtan bir yanıt verir.

“ Bardağı elimde sadece bir dakika boyunca tutarsam ağırlığı düşük olur ve hiç zorlanmam, eğer bardağı elimde 1 saat tutarsam onu çok ağır olarak hisseder ve tanımlarım, diğer yandan bardağı elimde daha da uzun tutmaya kalkarsam muhtemelen artık kolumu hissetmem, bardak çok ağırlaşmış olur.”

“Her durumda bardağın ağırlığı aslında değişmez, ama onun ağırlığını esas belirleyen faktör benim onu ne kadar süre elimde tutacağım olacaktır” diye devam eder.

Hayatımızdaki stres ve kaygıyı da bu şekilde düşünebilirsiniz. Size stres veya kaygı veren bir konu hakkında sadece bir dakika düşünmeniz herhangi bir önemli olumsuzluk yaratmayacaktır. Ama süre biraz uzadığında kendinizi kötü hissetmeye başlamanız neredeyse kaçınılmazdır. Hele ki günün tamamında size rahatsızlık veren bir düşünceye saplanıp kaldığınızda aynı elindeki bardağı hiç bırakmayan bir insan gibi bütün hislerinizi ve hareket etme yetinizi kaybedebilirsiniz.

Özellikle geceleri yatmadan önce o güne dair olumsuz tüm düşüncelerinizi bırakın ve yatağa elinizde “bardakla” girmeyin. Bardağı komodinin üzerine bırakmış olduğunuzdan emin olunJ.

Hikaye beni gerçekten çok etkiledi, koçlukta hikaye ve metafor kullanımı önemlidir, bazen çok uzun sürede anlatabileceğiniz bazı şeyleri bu tip güzel hikayeler eşliğinde insanlara verdiğinizde çok güzel sonuçlara imza atarsınız.

Bu hikayeden çok basit bir egzersiz yaratıp uygulayabiliriz. Bunu 3 yada 4 haftalık bir süre için yapabilirsek benzer durumlarda daha farklı düşünüp hareket etmek konusunda önemli bir avantaj elde ederiz.

Egzersiz iki şekilde yapılabilir. Birincisi diğer insanların sürekli olarak su bardağı ile ne yaptığınızı merak edebilecekleri bir ortamdaysanız bu egzersizi zihinsel olarak uygulamanızdır. Aklınıza sizde kaygı, endişe ve korku oluşturan bir düşünce geldiğinde elinizde içi dolu büyükçe bir su bardağı tuttuğunuzu hayal edin ve siz o düşünceyi bırakana kadarda bardağın elinizde kalmaya devam edeceğini hayal edin. Bu şekilde oluşturacağınız farkındalıkla daha farklı düşünceler seçerek kendinizi daha iyi hissetmeye başlayabilirsiniz.


Eğer ev ortamındaysanız egzersizi fiziken uygulamanızı öneririm. Elinizin altında gerçekten içi suyla doldurulmuş olan büyük bir su bardağı olsun. Aklınıza sizi rahatsız eden bir düşünce geldiğinde su bardağını gerçekten elinize alın ve yerine daha iyi bir düşünce yerleştirene kadar bardağı elinizden bırakmayın. Bunu örneğin günde yarım saat uygulamanız bile önemli bir farkındalık yaratabilir.

Yeni web sitemiz ile amaçladığım hususlardan bir tanesi de bu olacak. Yani kendinizi daha iyi hissetmek istediğinizde, bir düşünceye daha fazla saplanıp kalmak istemediğinizde web sitemizde sadece kısa bir süre dolaşarak bile modunuzu yani keyfinizi yükseltebileceksiniz.


Herkesin kendisini keyifli hissedeceği ve zihninizdeki veya elinizdeki bardakları uzun süre tutmayacağınız keyifli bir hafta dilerim.

Pazartesi günü yepyeni bir içerikle buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın.


P.S: Bültenle ve koçlukla ilgili sorularınız için; ayrıca yeni kurulan web sitemizde yer almasını arzu ettiğiniz uygulamalarla ilgili olarak mert.cuhadaroglu@gmail.com adresinden benimle iletişime geçebilirsiniz. Soru ve önerilerinizi hızlıca yanıtlayacağıma emin olabilirsiniz.

18 Mart 2013 Pazartesi

Gelecekten mektubunuz var - 24. hafta bülteni


Merhaba, 24. Hafta Bülteni ile karşınızdayım. Bu haftanın bülteni iki ayrı bölümden oluşuyor; birinci bölüm yeni projelerimden bahsedeceğim reklam bölümü, ikinci bölüm ise gelecekten bugüne mektup yazacağımız teknik kısım. İlginizi çeken bölümü okuyabilirsiniz. Umarım keyif alırsınız.

Birinci Bölüm – Yeni Projeler

Eşim Özge nefes koçluğu eğitiminin 2. Aşamasını tamamladı ve yaşam koçluğunun yanı sıra nefes koçluğu da yapmaya başladı. Bu deneyimden faydalanmak için web sitesi üzerinden kendisi ile iletişime geçebilirsiniz. http://ozge.biz.tr/

Kişiye özel tam günlük seminerlerim ilgi görmeye devam ediyor. Katılanlar gerçekten tek bir günde hayatlarında önemli değişiklikler olduğunu söylüyorlar, her şey bakış açılarından ibaret olduğuna göre ve bakış açısı tek bir cümle ile bile değişebildiğine göre niye olmasın.

Seminere katılanlardan birisi kendisiyle ilgili o kadar güzel çözümlemeler yapmaya başladı ki ileride koçluk yapmasını bile önerdim.

Bundan sonra tam günlük seminerlerime katılanlara Özge’nin nefes koçluğu seansını da hediye edeceğim, özellikle anda kalma deneyimini yaşamak için güzel bir fırsat olacaktır.

Mart ayı kayıtlarım doldu, ama Nisan ayı için iletişime geçebilirsiniz.

İlahi bir tesadüf eseri tanıştığım eski danışanım, yeni arkadaşım Ayşe ile ortak web sitesi projemiz var. Bu web sitesinde yer alacak olan içerik modunuzu yükseltecek, siteye girdiğinizde okuduğunuz paylaşımlar, gördüğünüz resim ve videolar keyfinizi artıracak. İçeriğin bir bölümünü ben sağlıyor olacağım.

Bugüne kadar ağırlıklı olarak facebook üzerinden yürüttüğüm kişisel gelişim ve koçluk faaliyetlerini yeni kurulan web sitesi üzerinden gerçekleştireceğim. Blogdaki yazılar devam edecek, eski yazıları yeni kurulan web sitesinde paylaşacağız, bunun dışında tabii ki yeni yazılar ve başka içerikler olacak.

Koçluk hizmetinden yararlanmak ancak bu işe maddi kaynak ayırmakta zorluk çekenler için güzel bir haberim var. Grup koçluğu çalışmalarına başlayacağım Nisan ayında. İlk konumuz ilişkiler olacak. İlişkiler konusu üzerinde çalışmak isteyen ve birbirini tanımayan 4 kişi ile bir grup oluşturacağım. Ayda 3 kere düzenli olarak buluşacağız ve bunu 3 ay boyunca yapacağız.

Katılımcılar konuya özel ve kişiye özel çözümlerini ararken ve eylem planlarını oluştururken grubun diğer üyelerinin hikayelerini öğrenecekler, farklı bakış açılarını deneyimleyecekler, destek alıp destek verecekler. Bütün bunlar profesonel bir koçun ve mod destekçisinin gözetiminde ve yönetiminde gerçekleşecek.

Bu şekilde koçluk almanın bazı avantajları bulunmaktadır. Bir gruba ait hissetme, artan iletişim ve kendini ifade etme, farkındalığın artması, güç birliği oluşturma, deneyimlerle ve yeni fikirlerle zenginleşmiş bir öğrenme süreci ilk aklıma gelenler.

Uygun fiyatlarla sunacağım bu hizmetten yararlanmak isteyenler benimle iletişime geçebilirler.

Bir diğer projemiz doğa kampı projesi. Günlük hayatın koşturması içinde doğada zaman geçiremiyor ve bunun neticesinde özümüzle bağlantı kurmakta güçlük çekiyoruz. Benim Volkan Bayraktar isminde bir kuzenim var, on parmağında on marifet. Doğada yaşama ve hayatta kalma konusunda gerçek bir uzman. Onunla gözünüz kapalı her yere gidebilirsiniz. Off road, trekking, atıcılık, avcılık, aklınıza ne gelirse çok iyi şekilde yapar ve öğretebilir. Kamp projesi onun zaten, ben sadece projeyi destekliyorum.

Doğa kampında İstanbul’un Beykoz ve Riva Bölgesindeki ormanlarda doğada güzel vakit geçirmenin yanı sıra kamp kurmayı, ateş yakmayı, yön bulmayı, doğada beslenmeyi, doğadaki bitkileri birbirinden ayırt etmeyi, tatlı su kaynaklarını bulmayı öğreneceksiniz. Eğer arzu ederseniz poligon ortamında ateş etmeyi deneyimleyebilir, avlanabilir veya off road da yapabilirsiniz. Kampın bir gece konaklamalı olarak 2 gün olmasını planlıyoruz, arkadaş grubunuzu oluşturup bize başvurabilirsiniz. Talep olması durumunda kişisel gelişim ve koçluk, ayrıca doğa fotoğrafçılığı konusunda kamp sakinlerine ders de verilecektir.

Fotoğraf demişken çok iyi bir fotoğrafçı olan arkadaşım Burçin Titizel kişiye özel fotoğraf seminerleri düzenlemeye başladı. Detaylı iletişim bilgisini aşağıdaki linkte bulabilirsiniz.
http://gti861photo.com/ileti%C5%9Fim

Sizinle paylaşmak istediğim bir başka haber ise İzmir Kitap Fuarı’na dair. 21 Nisan Pazar günü 14.00 – 16.00 arasında fuarda okurlarımla sohbet edeceğim. İzmir ve civarında yaşayan tüm okurlarımı beklerim.

Bu kadar reklam ve haber yeter, gelelim bültenimizin kişisel gelişimle ilgili bölümüne.

İkinci Bölüm - Mektup
 
 
Yıllar geçiyor. Sonra aslında eskiden korktuğu, çekindiği, utandığı şeylerin o kadar da önemli olmadığını fark ediyor insan.

Bugün 18.3.2013, Çanakkale Zaferinin Yıldönümü olduğu için akılda tutulması kolay bir tarih. Peki, siz bundan 10 yıl önce 18.3.2003 tarihinde neler yapıyordunuz, nelerden korkuyor ve çekiniyordunuz, özellikle bilinmeyen geleceğin hangi noktalarına takılıp kalmıştınız. Belli bir günü hatırlamak tabii ki çok zor ama hafızamımız biraz zorladığımızda veya bir iki fotoğraf albümü karıştırdığımızda en azından o aya veya yıla dair anılarımız canlanacaktır.

On yıl önceki halinizi bugün ile kıyasladığınızda o zamanki korkularınızın bir kısmının aslında ne kadar boş olduğunu görüp şaşırabilir ve hatta kahkahalarla gülebilirsiniz. Ben kendi adıma bu egzersizi yaptım ve sizinle aşağıda paylaşıyorum.

10 Yıl Önce Bu Aralar

2003 yılının başlarında şu anda oturmakta olduğumuz eve yeni taşınmıştık. Kendimize ait bir evimiz olmasının güzel duygularının yanı sıra evi gerçekten çok beğenmiştik, özellikle de manzarasına ve balkonuna adeta vurulmuştuk. Evde sigara içmeme kararı almıştık, çünkü çocuk yapmayı düşünüyorduk ve buna alışmalıydık.

Çocuk yapmaktan çok korkuyordum, beni neyin beklediği konusunda en ufak bir fikrim dahi yoktu. Çocukları çok seven birisi değildim, tereddütlerim vardı. Özge ise daha istekliydi bu konuda, herkes ne zaman çalışmalara başlayacağımızı soruyordu.

Kendimi çocuklarla düşünemiyordum, bu sorumluluğu almaya hazır mıydım gerçekten bilemiyordum, neredeyse bütün boş zamanlarımda bunu düşünüp bazen gereksiz yere kendimi bunaltıyordum açıkçası.

Özge ile evliliğimizin 6. Yılını doldurmuştuk, ailemize yeni katılacak olan bir çocuk ilişkinin dinamiklerini nasıl etkileyecekti, bilmiyordum, korkuyordum.

İş Bankasında müfettişlik yaptığım dönemlerdi, 4. Yılımı tamamlamıştım, bir yıl sonra yeterlik sınavı vardı, ya sınavı veremezsem ve Bankadan ayrılmak zorunda kalırsam diye düşünüyordum, başka bir iş yapmak aklımın ucundan bile geçmiyordu.

Kişisel gelişimle henüz tanışmamıştım, bu konuda tek bir kitap bile okumamıştım, bu konu ile ilgilenen az sayıdaki insanın neyin peşinde olduklarını da bir türlü anlayamıyordum.

Çok sayıda arkadaşım ve renkli bir sosyal hayatım vardı ama ilgilenmekten keyif aldığım bir hobim yoktu, çok sevdiğim bir hobim olsun, belki ileride onu meslek olarak da yapabilirim diye düşünüyor, bazen saatlerce düşünmeme rağmen aklıma hiçbir şey gelmiyordu.

Sürekli aksiyon romanları okuyor ve kitap yazmak istiyor, ancak bunun nasıl olacağını düşündükçe bazen içime fenalıklar basıyordu. Evet yazar olabilirdim, ama ne yazacaktım, nasıl yazacak ve bastıracaktım.

Bugün

Geriye dönüp baktığımda o zamanki korkularımın çok yersiz olduğunu ve boşu boşuna güzel geçirebileceğim zamanların bir kısmını anlamsız düşüncelerle çalmış olduğumu görüyorum.

Evliliğimiz 16. Yılında, iki tane harika kızımız var, onlarla çok iyi anlaşıyorum ve onları dünyaya getirmiş olduğumuz için çok mutluyum.

5 yıl önce kişisel gelişimle tanıştım, önce hobim, sonra da severek yaptığım mesleğim haline geldi. Ve bir kitap yayınladım, hayalime kavuştum. Sınavı veremezsem beni atarlar diye düşündüğüm çok sevdiğim bankamdan kendi isteğimle ayrıldımJ.

Bir kısmını belki hayal bile edemezdim.

Peki bütün bunları bugün kendi açımdan faydalı bir şekilde nasıl kullanabilirim.

Tek yapmam gereken bundan 10 yıl sonrasını kendi gözümde detaylı bir şekilde canlandırarak 10 yıl sonraki halimin bugüne bazı mesajlar vermesini sağlamak ve onları uygulamak aslında. Sizde 10 yıl sonra neler olabileceğini yazın ve kendinize kısa bir mektup gönderin, gelecekten bugüne.

10 Yıl Sonra

18 Mart 2023 tarihindeyiz, 52 yaşındayım, Özge 50 yaşına gelmiş, 25. Yılımızı kutlamışız, kızlar büyümüşler, Duru 19, Ada ise 13 yaşında. Bu çocuklar hangi ara bu kadar büyüdüler, onlarla daha fazla zaman geçirebilir miydim.

İşler almış başını gitmiş, yeni kitaplar yazmışım, gerek Özge gerekse ben koçlukta çok başarılı olmuşuz, çok fazla sayıda insanın hayatını yeniden şekillendirmesine yardımcı olmuşuz. Güzel bir işyeri açmışız, bahçesi olan iki katlı bir evde hizmet veriyoruz. Belki de Kandilli’de restore edilmiş güzel eski bir ev olabilir. Aynı zamanda orada yaşayabilirizde.

Çok sayıda kitap okumuş, eğitime katılmış, koçluklarda tecrübemi artırmışım, bütün bunların neticesinde artık çok daha fazla anda kalabilen bir insanım. Düzenli meditasyon yapıyorum.

Danışanların olumlu geri bildirimlerini bir kitapta toplamışım ve geliri bir hayır kurumuna bağışlanmak üzere bastırmışım. Okurlarımla ve eski danışanlarımla kalabalık bir aile gibi olmuşuz, yılın belli günlerinde buluşuyoruz.

Neşe ve keyif hayatımızın en büyük parçası olmuş, öyleki insanın neşesini yitirmesi ve keyifsiz olması için aslında büyük bir çaba sarf etmesi gerektiğini tam olarak anlamışız.

Hala en büyük motivasyonum deniz yıldızlarını okyanusa geri atmak, bir kişi bile olsa eğer onun için fark edecekse benim içinde yapmaya değer.

Çok fazla sayıda insan var çevremizde. Çok sayıda güzel anı biriktirmişiz, buluşmalar, tatiller. Eski dostlarımızla kopmadığımız gibi yeni dostlar eklemişiz çembere. Bahçemizde yaptığımız mangal partilerinin müdavimleri oluşmuş.

Para biriktirmişiz, güzel yatırımlar yapmışız, Bodrumda kendimize ait bir yazlık almışız. Klasik otomobil hobim var, VW Karmann Ghia ile başlamışım koleksiyona, siyah renkli bir tane. Klasik otomobil yarışlarına katılıyorum fırsat buldukça.

Sağlığımız yerinde, huzurlu ve keyifliyiz. Yılın bir haftasında kızları da alıp tekne turu yapıyoruz, hatta arkadaşlarımız da bize başka teknelerle eşlik ediyorlar, korsan filosu gibi olmuşuz. Teknelerde hayatını seç bayrakları var, turuncu renkli bir bayrak.

Bu güzel hayali daha kolay gerçekleştirmek için ne yapabiliriz ve bunu yaparken nelere dikkat etmemiz gerekir?

Kolay; 10 yıl sonraki haliniz bugünkü halinize bir mektup yazıp tavsiyelerine yer versin bakalım. Uygulayıp uygulamamak tamamen size kalmış.

Gelecekten mektubum - Bugüne mesajlar

Sevgili Mert,

Ben senin 52 yaşındaki halinim, çok güzel bir 10 yıl seni bekliyor. Yine de bazı konularda sana iletmek istediğim mesajlar var.

Çocuklar bizim en değerli varlıklarımızdır, hazır fırsatın varken onlarla daha fazla zaman geçir. Yaptığını biliyorum ama daha fazlasını da yapabilirsin, çocuklar için daha fazlası daha iyidir bu yaşlarda. Onlarla oyna, parka git, yaşadıklarını paylaş, beraber güzel zaman geçirin.

Eşine daha fazla zaman ayır, onu sevdiğini daha fazla göster, çok güzel yaşlardasınız, bunun kıymetini bilin. Birbirinizi gereksiz yere kırmayın, birbirinize özen gösterin ve vakit ayırın.

Yakın bir gelecekte çok fazla paranız olacak, ama bilmelisin ki para çoğu zaman hiçbir şeyi tek başına çözmez. Birbirinize duyduğunuz sevgi, saygı ve güven sizin en önemli gücünüz, bunu daha fazla yaşayın ve geleceğe yansıtın.

Arkadaşlarınızı, dostlarınızı ihmal etmeyin, güzel günlerde ve kötü günlerde onların yanında olmaya gayret edin. Her şeyi başardığınızda bile başarınızı ancak etrafınızdaki insanlarla ölçebilirsiniz. Zengin, başarılı ancak yalnız olan bir insan aslında hiçbir şey başarmamıştır.

Bugün kendine dert ettiğin bazı şeylerin zerre kadar bile önemi yok biliyor musun. Ayrıca hayallerini gerçekleştirmek için herhangi bir şey yapmak zorunda filan da değilsin.

Tanrı/Evren senin isteklerini yerine getirmek için insanlar aracılığı ile çalışıyor, sadece yukarıda proje bölümünde yer vermiş olduğun şeylere bile bakman yeter.

Her şeyin tam vaktinde senin için en güzel zamanda gerçekleşeceğine güven ve olayların akışını gereksiz yere zorlama.

Arada bir bu mektubu oku ve geleceğini şekillendirirken burada sana yazdıklarımı unutma.Ne olursa olsun seni çok seveceğimden emin olabilirsin, 10 yıl sonra buluştuğumuzda bu mektubu okuyup birbirimize sarılacağız.

Sevgiler,

10 yıl sonraki Mert.

P.S: Her türlü sorunuz ve talebiniz için iletişim adresim: mert.cuhadaroglu@gmail.com

12 Mart 2013 Salı

Hayalini Seç; 23,5. Hafta bülteni


Merhaba; 23,5. hafta kısa ara bülteni ile karşınızdayım. Bu bültende hayal kurmaktan bahsedeceğiz, güzel hayallerden tabii ki. Bazen güzel hayaller kurmakta güçlük çeken insanlarla karşılaşıyorum, sizde onlardan birisiyseniz yazdıklarım ilginizi çekebilir. Yok ben zaten güzel hayal kurarım diyorsanız belki farklı bir bakış açısı iyi gelir. Keyifle okumanızı ve hayalinizi seçmenizi dilerim.

Benim için hayal kurmak; su içmek, nefes almak gibi bir şey, yani her şeyimi elimden alsalar hayallerim kalır yine, belki de iflah olmaz bir iyimser olmamı hayal gücüme borçluyum. Hayallerim bugüne kadar beni hiç yanıltmadılar, ne zaman onların peşine düşsem hep güzel şeyler oldu, hepsini gerçekleştirdim anlamında söylemiyorum bunu, sadece değişimler hep iyi yönde oldu, zaten geriye dönüp baktığınızda fark edersiniz değişim hep iyiye doğru olur ve hayaller bunun önemli bir parçasıdır.

Kendimi bildim bileli çok kitap okurum ben, kitaplar hayal gücümü geliştirmemde çok etkili oldular. Jules Verne’e bayılırdım mesela, kendimi dünyayı 80 günde gezerken ne kadar çok hayal ettiğimi bilseniz şaşarsınız.

Kitaplar ve kitap okumak hayal gücünü besler; çünkü kitaplarda karakterleri kendin kafanda şekillendirirsin; tipini, duruşunu, sesini, gülümsemesini, her şeyini.

Bazende kitaptaki karakterlerin yerine kendini veya senin için önemli olan insanları yerleştirip öyle okursun kitabı. Hadi itiraf edin bir detektif romanı okurken kendinizi onun yerine koymuş olmalısınızJ.

Şimdi şöyle yapacağız, ben birer paragraflık birkaç tane kısa hikaye yazacağım, sizde kendinizi bu hikayedeki kahramanlarla özdeşleştireceksiniz, sonra size bir iki soru soracağım, cevaplayıp cevaplamamak tamamen size kalmış.

HİKAYE 1

Marmaris ve Datça arasındaki henüz bozulmamış, deniz kıyısındaki köylerden birisindeydi otel. Yol kah deniz kıyısını takip ediyor, kah dağların içinden kıvrılıyordu. Dalaman havalimanından kiraladıkları arabanın camını açtı ve doğanın seslerinin içeri dolmasına izin verdi. Yanındaki sevgilisine gülümsedi, tek elini direksiyondan çekerek onun elini tuttu, tek el ile araba kullanabilirdi, trafik yok denecek kadar azdı. Sadece yol çalışmalarına dikkat etmesi gerekiyordu. Mayıs sonuydu, okulların kapanmasına ve tatil sezonunun tam olarak açılmasına biraz zaman vardı, bu nedenle yollardaki onarım çalışmalarına hız verilmişti.

Köye vardıklarında arabayı deniz kıyısına park etti, otele kara yolu ulaşımı yoktu. Deniz kıyısındaki cafelerden birisine oturdular ve türk kahvesi sipariş ettiler. Cep telefonunu çıkararak oteli aradı, tekneyle alınmak için hazır olduklarını söyledi.

Kahvelerini bitirip hesabı ödemeye hazırlanırken küçük bir tekne masmavi suları ortasından ikiye bölerek kıyıya yaklaştı, teknedeki adam onlara el salladı, karşılık verdiler. Aracın arkasından küçük bavullarını alarak tekneye bindiler. Tekne hareket etti, arka tarafta oturdular, birbirlerine sarıldılar, rüzgar yüzlerini okşarken kendilerini bekleyen güzel tatili düşündüler.

Soru 1: Hikayedeki kahraman sizsiniz, peki yanınızdaki sevgili/eş kim? Şu an onunla mı birliktesiniz, değilseniz neden?

HİKAYE 2

Hep bunu hayal etmişti, sonunda gerçekleştiği için çok sevinçliydi. İnsan gerçekten ne istediğine çok dikkat etmeli, gerçek olabiliyor diye düşündü ve gülümsedi.

Sabahın erken saatleriydi, elinde gazeteleri ile sahilde yürümeye başladı, bisikletle yanından geçen hiç tanımadığı birisine gülümsedi. Merdivenlerden inerek deniz kıyısındaki derme çatma balıkçı barakasına indi. Ahmet Kaptan’a selam verdi, buraya son zamanlarda sık geldiği için işletmecisi ile ahbap olmuştu artık. Demli bir çay ve çift kaşarlı tost siparişi verdi.

Gazetenin 7. Sayfasını açtı, ekonomi bölümünde kendisiyle işi hakkında yapılmış olan bir röportaj vardı. Keyifle okumaya başladı, bir sigara yaktı, evet başarmıştı, mutlu ve huzurluydu. En iyi yaptığı şeylerle, en çok keyif aldığı şeylerin kesişim kümesini bularak atıldığı yeni kariyerinde pek çok insana hayrı dokunmuştu. En önemlisi de buydu sanırım, yaratıcılığını kullanarak insanların hayatlarında olumlu bir fark yaratmıştı.

Soru 2: Hikayedeki kahraman sizsiniz, bu röportaj sizinle yapılmış, röportaj ne hakkında? Siz ne iş yapıyorsunuz?



HİKAYE 3

3 kişilik bir arkadaş grubuyla çıkacakları mavi yolculuk için hazırlıklar aylar öncesinden başlamıştı neredeyse. Şimdi tekneye çıkarken çok keyifliydi. Uzun uzun alışveriş yapmışlar, belki içki miktarını biraz abartmışlardı ama olsun.

Kaptan deneyimli bir denizciye benziyordu, dost canlısı ve konuşkandı, ilerlemiş yaşına rağmen hareketleri oldukça çevikti.

Kısa bir seyrin ardından bu geceyi geçirecekleri koya demirlediler. Kaptan onlara güneş batmadan yüzmelerini önerdi, kendisi de biraz balık tutmaya çalışacaktı.

Çocuklar gibi bağırarak kendilerini soğuk sulara fırlattılar, aylardan Haziran’dı, koyda çok uzakta demirlemiş olan bir yelkenli dışında başka tekne yoktu. Uzun süre denizde kaldılar, koyu baştan sona yüzdüler, tekneye çıkıp sıcak bir duş aldılar ve giyindiler. Hava hızlıca kararırken buzdolabından 3 tane soğuk bira alıp arka tarafa geçtiler. Ne iyi yapmışlardı bu tatile çıkarak, gerçi eşlerden izin almak biraz zor olmuştu ama sadece 3-4 gün kalacağız diyerek ikna etmişlerdi.

Biraz sonra Ahmet Kaptan yemeğin 5 dakika sonra hazır olacağını bildirdi, sofra kurulmuştu. Beyaz peynir, yeşil salata, mangalın üzerinden yeni alınmış dumanı tüten çipuralar ve çay bardaklarında rakı. İpod’unu açtı, en sevdiği şarkılardan birisini seçti, çay bardaklarını kaldırdılar ve dostluklarına içtiler. Yaşamak güzel şeydi doğrusu.

Soru 3: Hikayedeki kahraman sizsiniz, bu yolculukta yanınızda olan arkadaşlarınız kimler, en son ne zaman böyle bir yolculuk yaptınız, yakında yapmanıza engel olan bir şey var mı?

4. VE SON HİKAYE

Güzel bir bahar gününde evinizin bahçesindeki erik ağacının altında oturuyorsunuz, ağaç çiçek açmış, ayaklarınız çıplak olarak çimenlerde, elinizde bir kitap var.

Torunlarınız bahçede oynuyor, uzaktan sesleri geliyor, kediniz ayaklarınızın dibinde.

Kitap sizin hayatınızı anlatıyor, sizin izninizle bir yazar sizle yaptığı ve kaydettiği söyleşileri kitap yapmış. Kitabın ismi “Çok Geç Olmadan”.

Kitabın arka kapağında çok geç olmadan fark ettiğiniz, hayatınızda uyguladığınız ve insanlarla paylaşmak istediğiniz şey her ne ise ona dair bir paragraflık kısa bir yazı var.

Soru 4: Bu yazıda ne yazmasını istersiniz?

Başka hikayelerde anlatabilirim kuşkusuz ve ben yazdığım sürece hepsi birbirinden güzel günlere ait olur. Hikayeleri okurken kendinizi kahramanın yerine koyup hayal etmeyi başardınızsa sizin hayaliniz de gerçek olabilir.

Sevgiler.


11 Mart 2013 Pazartesi

Potansiyelimi nasıl daha fazla kullanabilirim, 23. hafta bülteni


Merhaba; 23. Hafta bülteni ile karşınızdayım. Blogdaki yazı sayısı 40’ı aştı, eski yazılarda ele alınmamış sizin için önemli bir konu var ise bana iletmeniz durumunda bir bültende ele alabilirim. Her ihtimalde konu ile ilgili bildiklerimi size aktarırım. Bu haftaki konumuz “potansiyelimi nasıl daha fazla kullanabilirim”. Umarım keyifle okur ve arzu ederseniz bahsedilen yöntemleri uygularsınız.

Koçluk dediğimiz zaman pek çok tanımla karşılaşıyoruz. Benim kendi tanımım, kişiyi istediği şeylerin önemli bir kısmının zaman içinde olabileceğine ve yapabileceğine inandırmak. Daha klasik bir tanım, değişim sürecinde kişiye profesyonel rehberlik etmek şeklinde. Potansiyel kelimesinin kullanıldığı bir tanımı da var koçluğun. Kişinin içindeki potansiyeli fark etmesini ve kullanmasını sağlamak. Bu hafta bu konu üzerinde fikirlerimi paylaştım.

Potansiyel hepimizde var, ben hepimizin dünyada en az bir konuda çok eşsiz olduğumuza inanıyorum, bu konuyu bulabilenler genellikle daha başarılı, mutlu ve huzurlu bir hayat sürüyorlar.

Potansiyel hepimizde var ise onu niye tam olarak kullanamıyoruz. Bunun bence en önemli sebebi iletişim kurmaktaki eksikliklerimiz.

İletişim dediğimizde ben bunu ikiye ayırıyorum, Kendimizle olan iletişimimiz ve diğer insanlarla olan iletişimimiz şeklinde.

Kendimizle olan iletişimimiz, kafamızda dönüp duran düşünceler ve senaryolar. Anda kalmayı başaramadığımız her zaman kafamız düşüncelerle doludur, bunu  engellemenin bir yolu da yoktur, ama en azından istediğimiz şeyleri, olmasını istediğimiz şekliyle düşünmek mümkündür.

Size keyif verecek bir rüya görecek olsanız bu rüyanın nasıl olmasını istersiniz?

Kendimizle olan iletişimimizde yaptığımız en büyük hata kötü senaryo yazımı. Çok ama çok kötü senaristleriz çoğumuz. Ondan sonra da ortaya çıkan filmi yerden yere vurup duruyoruz.

Olaylara sadece kötü tarafından yaklaşmak potansiyelimizi sınırlar.

Bir futbol sahası düşünün, kötü senaryo yazımı ile kendi yarı sahanızda oynuyorsunuz, oysaki maçı kazanmak için gol atmak lazım, siz rakip sahaya gitmiyorsunuz bile. Kendi yarı sahanızda al gülüm ver gülüm takılıyorsunuz.

Yapmanız gereken şey “bu senaryom gerçekten %100 doğru mu, başka nasıl ihtimaller olabilir?” sorusunun üzerinde düşünmek ve mümkünse yazmak.

Danışanlarımla aramda geçen bazı diyaloglardan örnek vermek istiyorum:

D1: Bu hafta işyerinde performans görüşmesi vardı, beklentimin altında bir not aldım, patronum beni sevmiyor.

D2: Sevgilimle bu ay sadece bir kere görüşebildik, sanırım yakında ayrılacağız.

Olası bazı diğer senaryolara bakalım.

Beklentimin altında bir not aldım;

Ø  Patronumun bana olan sevgisi ile objektif bir şekilde vermiş olduğu not arasında bağlantı olamaz

Ø  Gerçekten kötü performans sergilediğim  bir dönemdi, patronum bana hak ettiğim notu vererek aslında bana iyilik yaptı ve önümüzdeki dönem daha iyi olmamın önünü açtı.

Ø  Geçen dönem tam not almıştım, bir dönemde bana olan sevgisinde ne değişmiş olabilir ki.

Ø  Benimle uzun uzun konuştu, güçlü yönlerimi paylaştı ve beklentilerini sıraladı, sevmiyor olsa bunları niye yapsınki.

Ø  Daha geçen hafta iş yemeğinde benden övgüyle söz etmişti.

Bu ay sadece bir kere görüşebildik;

Ø  Sevgilimin işleri hiç olmadığı kadar yoğun, bana zaman ayırmak istediğini biliyorum aslında

Ø  Geçenlerde bir kere buluşmak için aradığında benim işim vardı, tamamen aklımdan çıkmış bu

Ø  Aslında geçen Çarşamba akşamı buluşabilirdik ama dizi seyretmeyi tercih ettim

Ø  Beni iş arkadaşlarıyla yemeğe davet etti, sıkılırım diye gitmedim

Ø  Önümüzdeki ay beraber tatile gideceğiz, benden ayrılacak olsa niye tatile gitsin ki.

Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Kafanızın içinde dönüp dolaşan senaryoları şöyle bir masaya yatırın bakalım, başka hangi ihtimaller olabilir, bir düşünün, ancak o zaman potansiyelinizi kullanmaya başlayabilirsiniz.

Bir olasılıklar denizinde yaşıyoruz ve sürekli düşündüğümüz, dikkatimizi verdiğimiz şeyleri yaratma gücüne sahibiz. Kafanızın içinde sürekli dönüp duran felaket senaryolarını değiştirmenin zamanı gelmiş olabilir. Kendinize bir “field of dreams” yaratın. Bu arada izlemediyseniz bu filmi de izlemenizi öneririm.

İletişim ikiye ayrılır demiştik, kendimizle olan iletişimimiz ve diğer kişilerle olan iletişimimiz. Yukarıda kendimizle olan iletişimimizi incelemiştik, şimdi kısaca diğer kişilerle olan iletişimimizden bahsedeceğim.

Çok sık duyuyoruz, iletişim çağında yaşıyoruz diye. Diğer yandan; insanlar arasındaki iletişimin bu kadar kötü olduğu başka bir çağda olmamıştı herhalde, her türlü iletişim aracı var ama gerçek iletişim yok.

Özellikle yaşı 35’in altında olan danışanlarımdan bu konuda duyduklarım beni hem şaşırtıyor hem de üzüyor.

Bizim için önemli olan insanlarla mümkün olan durumlarda fiziken görüşmeliyiz, bunun yerini hiçbir şey tutamaz ve fiziki bir görüşmede ele alınması gereken konuları telefonda, mesaj veya mail ile konuşmak aslında iletişim kurmamaktır.

Bir danışanımın nişanlısı başka bir kentte yaşıyor ama aradaki mesafe çok da uzak değil. Rahatlıkla bir haftasonu tatilinde görüşebilirler. Fakat bunu yapmak yerine kendilerince önemli olan konuları mesaj veya maille iletmeye devam ediyorlar. Evlenmeyi planlıyorlar ama bütün önemli kararlar telefonda alınıyor ve dolayısı ile zaman zaman büyük kavgalar ediyorlar. Buluşmaya ve buluştuklarında önemli konuları konuşmaya karar verdiklerinde bütün bu iletişim sorunu çözülecek. “Perdenin rengini sorduğumda sanırım beğenmedi, beni beklemeye aldı”, “TV büyük ekran olsun dediğimde gönderdiği mesajın sonuna gülücük eklememiş”, “mailime 3 saat sonra yanıt verdi, bir konuyu özellikle yanıtlamamış gibi” sorunlar yaşanmayacak.

Bir başka danışanım annesinden özür dileyecek. Önemli bir konu. Aralarında sadece bir boğaz köprüsü var ama bir türlü görüşemiyorlar. İnsan annesinden onu görme ve konuşma ihtimali varken telefonda özür diler mi, hele konu da gerçekten önemliyse. Vallahi benim aklım almıyor gerçekten. Sonra “telefonda annem soğuk konuştu”, “acaba beni affetmedi mi, hala bana kırgın mı” diye bir hafta kafayı ye. Yahu git sarıl annene, olay çözülsün, belki özür dilemene bile gerek kalmaz.

Eskiden mektup yazmak diye bir olay vardı, sonra onun yerini mail ve mesaj aldı. Tamam bunu anlıyorum ama mektup kime yazılırdı, genellikle uzakta yaşayan ve görüşme ihtimalimiz az olan kişilere yazılırdı. Sevgilinizle, ailenizle, arkadaşlarınızla en azından önemli konuları yüz yüze görüşün. Bu tahmin ettiğinizden daha önemli bir fark yaratabilir.

Diğer insanlarla olan iletişiminizi kuvvetlendirmek adına yüz yüze görüşmelerde yapabilecekleriniz konusunda da bir iki şey söylemek istiyorum. Bu konu ilginizi çekiyorsa meta programlarla ilgili bültenimi  http://hayatinisec.blogspot.com/2013/02/patronumla-kaynvalidemle-sevgilimle.html okuyabilirsiniz.

Konu konuyu çağrıştırdı, burada bir parantez açıyorum. Byron Katie’nin Work isimli bir çalışması var, bu çalışmada kullanılan sorulardan bir tanesi ilişki problemlerinde çok işe yarıyor, ben seanslarımda kullanıyorum, sizinle de paylaşmak istedim.

İlişkimizin daha iyi olması için Annemin / Sevgilimin / Patronumun …………….. (yapmasına) ihtiyaç var.

Örnek veriyorum:

İlişkimizin daha iyi olması için sevgilimin bana daha romantik davranmasına ihtiyaç var.

İlişkimizin daha iyi olması için sevgilimin beni arkadaşları ile tanıştırmasına ihtiyaç var.

İlişkimizin daha iyi olması için sevgilimin bana sürprizler yapmasına ihtiyaç var.

Şimdi aynı cümleleri “sevgilimin bana” ibaresini çıkararak ve yerine “benim sevgilime” yerleştirerek ve fiilleri düzelterek tekrar okuyun.

İlişkimizin daha iyi olması için benim sevgilime daha romantik davranmama ihtiyaç var.

İlişkimizin daha iyi olması için benim sevgilimi arkadaşları ile tanıştırmama ihtiyaç var.

İlişkimizin daha iyi olması için benim sevgilime sürprizler yapmama ihtiyaç var.

Cümle yapısı biraz bozuk olabilir, sorun değil, ana fikri anladınızJ.

İçinizden gelerek isteyerek yapacağınız şeylerin birebir aynı formatta olmasa bile sizi mutlu edecek şekilde geri döneceklerinden emin olabilirsiniz.

Görmek istediğiniz değişim siz olun, gerisi kendiliğinden gelecektir.

Kapa parantez:))

Diğer insanlarla olan iletişimimizin potansiyelimizle ne alakası var diyorsanız size şunu söylememe izin verin lütfen.

Bugün dünyaya baktığınızda daha başarılı, mutlu ve huzurlu olan insanların bir iki istisna dışında neredeyse tamamı insan ilişkileri üzerinde uzmanlaşmış olan veya insan ilişkileri mükemmele yakın olan kişilerdir.
 
Benzer şekilde hayattan keyif alan insanların önemli bir kısmının çok iyi anlaştıkları geniş bir çevreleri vardır. Bütün bunların altında ise insanlarla onlara değer verdiğinizi gösterecek bir şekilde iletişim kurmak yatar, bunu yüz yüze görüşerek ve ben bu ilişkiye ne verebilirim yaklaşımı ile yaparsanız büyük bir avantaj sağlarsınız.

Perşembe günü yeni bir yazıda görüşmek üzere sevgilerimle.


PS: Bültende yer verilen konular ile ilgili olarak mert.cuhadaroglu@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz. Kişiye özel tam günlük koçluk ve kişisel gelişim semineri ile ilgili tanıtım bültenini güncelledim. Yan tarafta Şubat ayı yazıları içinde bulabilirsiniz.

Hayatını Seç isimli kitabımla ilgili bilgi edinmek veya sipariş vermek için aşağıdaki linke tıklamanız yeterlidir.