Merhaba; 22.5 hafta kısa ara bülteni ile
karşınızdayım. Bu haftaki konumuz teslim olmak veya kabullenmek. Bu kelime
herkes için farklı çağrışımlar yapıyor, ben de farklı bir bakış açısı sunmaya
ve kişisel gelişimle bağlantısını kurmaya çalıştım elimden geldiğince. Umarım
keyifle okur ve arzu ederseniz bahsettiğim yöntemi uygularsınız.
Bir durum oluştuğunda ve bu durumdan
hoşlanmadığımızda temelde 3 tane seçenek vardır. Birincisi bizi üzen bu
durumdan kaçmaktır, lakin bu her zaman mümkün olmaz. İkincisi ise durumu
değiştirmek için bir şeyler söylemek veya yapmaktır.
Eğer ilk ikisini yapmayı istemiyorsak
veya mümkün değillerse üçüncü seçenek gelir. İşte bu teslim olmaktır, ama
arkasında yatan anlam biraz farklıdır.
Durumu geçici olarak kabul ediyorum ve
ona direnmiyorum, mutlaka bu durumun içinden çıkmam için gereken bilgi veya
yardım en doğru zamanda bana gelecektir anlamında bir teslimiyet. Anda kalmak,
şimdiye teslim olmak gibi.
Kendi başımdan çok uzun yıllar önce
geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum, bu hikaye anlatmak istediklerimi
çok güzel anlatıyor bence.
Bundan 20 yıl önceydi, üniversite 2.
sınıftaydım, Özge ile çıkmaya yeni başlamıştık, ortak arkadaşlarımız vardı,
derslerim iyiydi, en ufak bir sıkıntım dahi yoktu, hayatımın en keyifli ve
eğlenceli dönemlerinden birisi idi kısacası.
Buna rağmen arada bir canım sıkılıyor ve
değişik şeyler yapmak istiyordum. Derken bir gün haftasonu Bolu Melen Çayı’nda üniversitenin
rafting gezisi düzenlediğini duydum.
Aylardan Şubat, ama bu kış olduğu gibi
hava İstanbul’da fena değil. Hocalarımızdan birisi ve Özgür Yaver isimli
arkadaşım da geziye katılacaklardı, bende adımı yazdırdım.
Gezi çok eğlenceli başladı, lakin Bolu’ya geldiğimizde hava sıcaklığı oldukça düştü ve karın bol yağmış olması nedeniyle ırmağın şiddeti biraz gözümü korkuttu. Yine de oraya kadar gitmişken yapmadan dönmek istemedim.
Bir köy kahvesinde sıcak bir çay
içtikten sonra nehir kıyısında hazırlanmaya başladık. Bize dağıtılan sörf
kıyafetlerini, can yeleklerini giydik ve kasklarımızı taktık. Kısa ama yeterli
bir bilgi aktarımı yapıldı, işlerin ters gitmesi durumunda neler yapmamız
gerektiğini de ayrıntılı olarak söylediler. Bir sigara yaktım, niye bir şeyler
ters gitsinki diye düşündüm, ne anlamsız.
Rotamızın başlangıcı boğazda tekne
sefasından farksızdı, şarkılar söyleyip basit girdapları aştıkça küreklerimizi
birbirine vurarak kutlama yapıyorduk. Sanırım 2 veya 3 bot idik toplamda. Hocamız
ile aynı bottaydım, Özgür bizim botta mıydı başka botta mıydı hatırlamıyorum.
Zaman geçip nehirde ilerledikçe işin
şekli değişmeye başladı yavaşça. Hava iyice bulutlandı ve karardı, suyun rengi
bulanıklaştı ve ırmağın şiddeti oldukça arttı. Eriyen karların ırmağın zorluk
derecesini artırdığını öğrendik. Artık şarkılar söylemekten ziyade bir an evvel
önümüzdeki rapidleri (suyun adeta kaynadığı kayalıklar) aşıp varış noktasına
ulaşmaktan başka bir şey düşünmüyorduk. En önde giden bot bizimkiydi.
Önümüzde çok tehlikeli olduğu her
halinden belli olan bir rapid belirdi, son sürat üzerine doğru ilerliyor ve
botun yönünü değiştirmek için hiçbir şey yapamıyorduk, bot son sürat kayalara
bindirdi, havalandı ve ters döndü. İçindekilerin tamamı biz dahil buz gibi nehire
düştük. Nasıl oldu bilmiyorum ama bottaki diğer kişiler kıyıya yakın tarafa
düşüp biraz çaba ve yardım ile kendilerini kıyıya atarken ben tam nehrin
ortasına düştüm ve deli gibi sürüklenmeye başladım. Kaşla göz arasında
arkadaşlarımı gözden yitirmiştim.
Bize çok detaylı olarak anlatmışlardı,
eğer suya düşersek; çırpınmayacak, sırt üstü uzanacak ve ekipmanımıza güvenerek
birilerinin gelip bizi sudan çıkarmalarını bekleyecektik.
Benim için açıkçası pek mümkün olmadı,
en azından başlangıçta:).
Tüm anlatılanlara rağmen ilk büyük
hatamı nereye gittiğimi görmek için yüzümü nehrin aktığı yöne çevirerek yaptım,
sırt üstü yüzemezdim, nereye gittiğimi görmem lazımdı. Sonuç olarak bol
miktarda su yuttum. Daha sonra tüm gücümü kıyıya doğru yüzmek için kullandım ve
kısa sürede bütün gücümü tükettim. Bize bunun anlamsız bir çaba olacağını,
kendimizi akıntıya bırakmamız söylenmişti, ama ben buna rağmen iyi bir yüzücü
olmama güvenerek kıyıya ulaşmaya çalıştım. Bırakın kıyıya ulaşmayı akıntının
merkezinden bir metre sağa veya sola bile gidemiyordum aslında.
Çok su yutmuş ve gücümü tüketmiştim.
Durumdan kurtulmak için verdiğim mücadele ve gösterdiğim direnç hiçbir işe
yaramamıştı. Artık rapidlerde üzerimde can yeleği olmasına rağmen suyun altına
çekiliyor ve gözüm kararıyordu. Kitaplarda anlatılan hayatımın film şeridi gibi
gözümün önünden geçmesi olayını birebir yaşadım, tüm görüntüler oradaydı
gerçekten.
Bu kadar erken olmamalı diye düşündüm,
ikinci bir şansı hak ediyordum, dua ettim. Sonra bir ses yankılandı kafamın
içinde, “güven” dedi bana.
Kalan son gücümü topladım, artık
direnmeyecektim, suyun üzerine çıktım yine, bu kez sırtımı akıntıya doğru
verdim, bu şekilde beni kurtarmaya gelecek birileri olursa onları da
görebilecektim. Durumu kabul ettim, teslim oldum, akıntıya bıraktım kendimi ve
hiç mücadele etmeden sakince sürüklenmeye başladım, eğer bir fırsat ortaya
çıkarsa o zaman değerlendirecektim. Tanrı da beni yalnız bırakmayacaktı,
arkadaşlarım yakınlarda bir yerlerde olmalıydı.
Etrafıma baktım, doğa çok güzel
gözüküyordu, biraz keyif almaya çalıştım, korkumu yenmiştim, gerekirse ırmağın
en sonuna kadar bu şekilde gidebilirdim.
Derken uzaktan bir bot gözüktü, giderek
yaklaştı ve arkadaşım Özgür’ün uzattığı ele tutunarak beni kurtarmak için gelen
bota çıktım. Hayat bana ikinci bir şans vermişti. Bir hafta sonra aynı parkurda
maalesef bir kişi öldü ve parkur geçici olarak kapatıldı.
Şimdi aradan 20 yıl geçtikten sonra
orada deneyimlemiş olduğum dersin aslında hayatımız üzerine uygulayabileceğimiz
pratik yanını görebiliyorum.
Eğer durumu değiştirmek veya durumun
dışına çıkmak için yapabileceğimiz bir şey yoksa en anlamlı tercih durumu önce
kabul etmek. Durumu kabul edip içten bir şekilde teslim olduğunuzda yani anda
kaldığınızda her şeye tekrar başlamak için harika bir pozisyon kazanıyorsunuz.
Ondan sonra evrenin mucizeleri kendilerini gösteriyorlar, daha önce değil.
Hepiniz gibi bende hoşlanmadığım pek çok
durumla karşılaşıyorum ve bu durumlarda artık kendime şu soruları sormayı
alışkanlık haline getirdim.
Soru 1: Hoşlanmadığın bu durumun dışına
çıkmak için bir şansın var mı veya durumun dışına çıkmayı gerçekten istiyor
musun?
Soru 2: Hoşlanmadığın bu durumu
değiştirmek için kısa vadede yapabileceğin bir şey var mı?
Eğer bu sorulara olumlu bir yanıt verip
durumun dışına çıkamazsam o zaman en son ve en etkili soru geliyor.
Soru 3: Herhangi bir yargılama, suçlama
yapmadan bu durumu olduğu gibi kabul edebilir misin?
Evet, yargılama yok, suçlama yok, her
şey aslında olması gerektiği gibi, sadece şu anda göremiyorum, ileride bunu
fark edeceğim ve aslında hoşlanmadığım bu durumun içinde güzel bir şeyler
yaratmış olduğumu göreceğim.
Her zaman yapabiliyor muyum, hayır. Altı
ay önce 10 olayın 6’sında yapabiliyordum, artık 8’inde uygulayabiliyorum.
İşinize yarayabileceğini düşündüğüm bir
olumlama (afirmasyon) yazdım, eğer bunu söylemek sizde olumlu duygular
yaratıyorsa gün içinde zaman zaman tekrarlayabilirsiniz. Bu durumları kabul
etmenizde ve yaşanana teslim olmanızda katkı sağlayabilir.
“Durumu geçici olarak kabul ediyorum ve
ona direnmiyorum, mutlaka bu durumun içinden çıkmam için gereken bilgi veya
yardım en doğru zamanda bana gelecektir.”
Unutmayın, her şey geçicidir, sizi üzen
durum her neyse çok uzun sürmeyecek aslında, eğer direnmeyi bırakırsanız geçiş
süresini de kısaltırsınız. Ayrıca olayları yargılamadan oldukları şekliyle
kabul etmek kendinize ve Tanrıya/Evrene güvenmeninde bir göstergesidir.
Her ne olursa olsun bir şekilde
çözersiniz, nereden mi biliyorum, bugüne kadar hep öyle yaptınız çünkü, sizlere
güveniyorum.
Sevgiler.
PS: Bültende yer verilen konular ile
ilgili olarak mert.cuhadaroglu@gmail.com adresinden veya kitabımla aynı ismi taşıyan @hayatinisec twitter hesabından bana
ulaşabilirsiniz. Kişiye özel tam günlük koçluk ve kişisel gelişim semineri ile ilgili
detaylı bilgiye Burçin Titizel'in blog yazısından http://cekimyasam.blogspot.com/2013/03/hayatn-sec-kitabnn-yazar-mert.html ulaşabilirsiniz. Geçen hafta Skyturk kanalında katıldığım programın linkini beni
sadece blogtan takip eden kişiler için
aşağıda tekrar paylaşıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder