13 Mayıs 2013 Pazartesi

Şanslı olmaya karar vermek - 32. hafta bülteni


Şanslı Olmaya Karar Vermek

Meşhur bir sözdür bilirsiniz: Elbette şansa inanırım, yoksa sevmediğim veya kıskandığım insanların başarısını nasıl açıklayabilirdim?

Ben açıkçası şansa çok fazla inanmam. İnsanın kendi deneyimlerini kendisinin yaratıyor olması fikri bana çok daha inandırıcı gelir.

Diğer yandan; pek çok insan ise şansa daha doğrusu istediklerini elde edemedikleri zaman şanssız olduklarına inanarak hayatı bir kurban rolünde yaşayabiliyor.

Bu bana çok anlamsız geliyor açıkçası, illa şans faktörüne inanacaksanız o zaman kendinizi şanslı olduğunuza ikna edin bari. Bu hayata olumlu yönden bakıp iyimserliğinizi artırmanızı da kolaylaştırır.

Hayata olumlu yönleri ile bakan insanların farkındalıkları yüksek olur, çevrelerine de olumlu bir enerji yayarlar. Bir şirkete gidin, uzaktan beş dakika gözlem yapın, en mutsuz veye keyifsiz görünen birkaç kişinin yanına gidin, onlarla sohbet etmeye başlayın, beş dakika içinde size o veya bu konuda ne kadar şanssız olduklarını anlatmaya başlayacaklardır.

Şanssızlık maalesef umutsuzlukla da kardeş gibidir, bunlar beraber dolaşırlar. Halbuki mutluluğun en temel şartlarından birisi de geleceğe dair umutlarımızı korumamızda yatar.

Şanslı olduklarını düşünen kişiler daha rahat ve yeniliklere açık kişilerdir, kendini şanssız görenler ile gergin, umutsuz ve önyargılı davranırlar.

Şanslı olmak, hazır olmaktan başka bir şey değildir. Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi bilirsiniz, gözünüzü açık tutarsınız, fırsatları değerlendirmeye hazırsınızdır. Hepsi bu.

Şanssız olduklarına inanan insanlar fırsatları göremezler bile. Olumsuza odaklandıkları için olumlu olanı fark etmekte zorlanırlar.

Şans Faktörü diye bir kitap var, yazarı Prof. Dr. Richard Wiseman. Bu kitapta bahsedilen çok ilginç bir iki çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir gazete ilanı verilmiş, kendisini çok şanslı veya çok şanssız olarak kişilerin başvurması istenmiş. Sonuçta yüzlerce kişi müracaat etmiş ve bu kişiler şanslı ve şanssız olarak iki ayrı gruba ayrılarak bazı çalışmalar yapılmış.

İlk çalışmada grup üyelerine kendi hazırladıkları bir gazeteyi dağıtmış Wiseman. Gazeteye bakıp kaç tane fotoğraf olduğunu saymalarını istemiş.

Ortalamalar alındığında; şanssızlar grubunun fotoğraf sayma süresi 2 dakika imiş. Şanslılarda ise bu süre saniyelerle ifade edilecek kadar kısaymış.

Bunun nedeni ise gazetenin daha ikinci sayfasında “saymayı bırakın, gazetede 43 fotoğraf yer alıyor” mesajı olmasıymış. Bu mesaj neredeyse sayfanın yarısını kapsadığı halde şanssızlar grubunun neredeyse tamamı tarafından hiç fark edilmemiş.

Bir başka deneyde yine gazeteler dağıtılarak fotoğrafların sayılması istenmiş, bu kez “saymayı bırakın, deneyi yapan kişiye bu mesajı gördüğünüzü söyleyin ve 250 USD kazanın” mesajı varmış gazetenin içinde. Sonuç yine aynı olmuş, fotoğrafları saymakla meşgul olan şanssızlar mesajı fark etmemişler bile.

Şanslı olduğuna inanan kişiler genel olarak daha rahat ve açık olduklarından fırsatları görme konusundaki becerileri gelişmiştir.

Her şey sonradan öğrenilebileceğine göre (yoksa koçluk olmazdı) sizler de şanslı olmayı öğrenebilirsiniz.

Pozitif psikolojinin babası Martin Seligman’ın meşhur bir sözü vardır: Öğrenilmiş çaresizlik diye bir kavram varsa öğrenilmiş iyimserlik de mutlaka olmalıdır.

Şanslı olmak, iyimser olmak, bütün bunlar öğrenilebilecek şeyler, yeterki kişi değişmek istesin ve bu konuda minicik de olsa bir adım atsın.

Şans dediğiniz şey, daha dikkatli olmak, sezgileri daha fazla dinlemek, olumlu beklentiler içinde olmak ve esnek, bizi destekleyen bir yaklaşım benimsemektir, hepsi bu.

Hayata nasıl bakarsanız o da size öyle karşılık verir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder