Şanslı Olmaya Karar Vermek
Meşhur bir sözdür bilirsiniz:
Elbette şansa inanırım, yoksa sevmediğim veya kıskandığım insanların başarısını
nasıl açıklayabilirdim?
Ben açıkçası şansa çok fazla
inanmam. İnsanın kendi deneyimlerini kendisinin yaratıyor olması fikri bana çok
daha inandırıcı gelir.
Diğer yandan; pek çok insan
ise şansa daha doğrusu istediklerini elde edemedikleri zaman şanssız
olduklarına inanarak hayatı bir kurban rolünde yaşayabiliyor.
Bu bana çok anlamsız geliyor
açıkçası, illa şans faktörüne inanacaksanız o zaman kendinizi şanslı olduğunuza
ikna edin bari. Bu hayata olumlu yönden bakıp iyimserliğinizi artırmanızı da
kolaylaştırır.
Hayata olumlu yönleri ile
bakan insanların farkındalıkları yüksek olur, çevrelerine de olumlu bir enerji
yayarlar. Bir şirkete gidin, uzaktan beş dakika gözlem yapın, en mutsuz veye
keyifsiz görünen birkaç kişinin yanına gidin, onlarla sohbet etmeye başlayın,
beş dakika içinde size o veya bu konuda ne kadar şanssız olduklarını anlatmaya
başlayacaklardır.
Şanssızlık maalesef
umutsuzlukla da kardeş gibidir, bunlar beraber dolaşırlar. Halbuki mutluluğun
en temel şartlarından birisi de geleceğe dair umutlarımızı korumamızda yatar.
Şanslı olduklarını düşünen
kişiler daha rahat ve yeniliklere açık kişilerdir, kendini şanssız görenler ile
gergin, umutsuz ve önyargılı davranırlar.
Şanslı olmak, hazır olmaktan
başka bir şey değildir. Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi bilirsiniz, gözünüzü
açık tutarsınız, fırsatları değerlendirmeye hazırsınızdır. Hepsi bu.
Şanssız olduklarına inanan
insanlar fırsatları göremezler bile. Olumsuza odaklandıkları için olumlu olanı
fark etmekte zorlanırlar.
Şans Faktörü diye bir kitap
var, yazarı Prof. Dr. Richard Wiseman. Bu kitapta bahsedilen çok ilginç bir iki
çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir gazete ilanı verilmiş,
kendisini çok şanslı veya çok şanssız olarak kişilerin başvurması istenmiş.
Sonuçta yüzlerce kişi müracaat etmiş ve bu kişiler şanslı ve şanssız olarak iki
ayrı gruba ayrılarak bazı çalışmalar yapılmış.
İlk çalışmada grup üyelerine
kendi hazırladıkları bir gazeteyi dağıtmış Wiseman. Gazeteye bakıp kaç tane
fotoğraf olduğunu saymalarını istemiş.
Ortalamalar alındığında;
şanssızlar grubunun fotoğraf sayma süresi 2 dakika imiş. Şanslılarda ise bu
süre saniyelerle ifade edilecek kadar kısaymış.
Bunun nedeni ise gazetenin
daha ikinci sayfasında “saymayı bırakın, gazetede 43 fotoğraf yer alıyor”
mesajı olmasıymış. Bu mesaj neredeyse sayfanın yarısını kapsadığı halde
şanssızlar grubunun neredeyse tamamı tarafından hiç fark edilmemiş.
Bir başka deneyde yine
gazeteler dağıtılarak fotoğrafların sayılması istenmiş, bu kez “saymayı
bırakın, deneyi yapan kişiye bu mesajı gördüğünüzü söyleyin ve 250 USD kazanın”
mesajı varmış gazetenin içinde. Sonuç yine aynı olmuş, fotoğrafları saymakla
meşgul olan şanssızlar mesajı fark etmemişler bile.
Şanslı olduğuna inanan kişiler
genel olarak daha rahat ve açık olduklarından fırsatları görme konusundaki
becerileri gelişmiştir.
Her şey sonradan öğrenilebileceğine
göre (yoksa koçluk olmazdı) sizler de şanslı olmayı öğrenebilirsiniz.
Pozitif psikolojinin babası
Martin Seligman’ın meşhur bir sözü vardır: Öğrenilmiş çaresizlik diye bir
kavram varsa öğrenilmiş iyimserlik de mutlaka olmalıdır.
Şanslı olmak, iyimser olmak,
bütün bunlar öğrenilebilecek şeyler, yeterki kişi değişmek istesin ve bu konuda
minicik de olsa bir adım atsın.
Şans dediğiniz şey, daha
dikkatli olmak, sezgileri daha fazla dinlemek, olumlu beklentiler içinde olmak
ve esnek, bizi destekleyen bir yaklaşım benimsemektir, hepsi bu.
Hayata nasıl bakarsanız o da
size öyle karşılık verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder