20 Mayıs 2013 Pazartesi

Kariyer Üzerine– 33. Hafta Bülteni


 
Merhaba, 33. Hafta bülteni ile birlikteyiz. 23 Mayıs tarihinde İzmit’te düzenlenen 13. Doğu Marmara İnsan Kaynakları ve İstihdam Fuarı’na konuşmacı olarak çağrıldım. Konuşmamın konusu “İşini Seç Hayatını Seç”. Bu nedenle bu haftanın konusu kariyer. Bültende anlatılanlar aynı zamanda yapmayı planladığım konuşmanın ana hatlarını oluşturmaktadır.

Benim hikayem

Büyüklerimiz bence çok doğru söylemişler, insanın hayatında iki tane büyük ve önemli seçim vardır, eş seçimi ve iş seçimi. Dolayısı ile söz konusu iş, meslek seçimi veya kariyer ise tek başına teorik bilgiler yeterli olmayabilir. Bu nedenle ben size burada pratik bilgiler vereceğim, kendi hayatım üzerinden örnekleyeceğim.

Üniversiteden mezun olduğumda yüksek lisans yapmaya başladım ve bana asistan olarak okulda kalmam teklif edildi, ben ücreti düşük bulduğum için kabul etmedim. Halbuki ücret dışındaki konular benim istediklerimle örtüşüyordu.

Daha sonra bir denetim şirketinde çalışmaya başladım. Büyük beşli olarak tabir edilen firmalardan birisi değildi, piyasadaki Alman şirketlerini denetleyen aile şirketi olarak tabir edebileceğim küçük bir firma idi. İşin ilginç tarafı burada da yüksek bir ücret almıyordum ama 90’lı yılların ortalarında bir denetim firmasında çalışıyor olmak gayet havalı ve popüler bir seçimdi. O zamanlar bize anlatılanlara göre bir denetim firmasında partner olduğunuzda bütün kapılar önünüzde açılıyordu.

Neyse hikayeyi fazla uzatmayayım sevmediğim bu işe en fazla 2 yıl dayanabildim. Sınavla eleman alan kamu kuruluşlarının ve bankaların sınavlarına hazırlanmaya başladım.

Maliye Bakanlığı, Rekabet Kurumu, İş Bankası, vb. Kendisi de eski bir bankacı olan Annemin de yönlendirmesiyle İş Bankası’nın sınavlarını kazandım ve müfettiş olarak çalışmaya başladım.

8 yıl müfettişlik yaptım, bütün Anadolu’yu gezdim, harika insanlarla tanıştım ve güzel anılar biriktirdim. Özellikle ilk 3 senesi hadi bilemedin 5 senesi çok güzel geçti, sonrasında tabii ki biraz sıkılmaya başladım. Belli sabit görevlere atanma süreleri olduğu için 8. Yılımın dolmasını bekledim ve genel müdürlükte müdür yardımcısı olarak görevlendirildim.

Plaza hayatını ilk günden itibaren sevmedim, başlangıçta yaptığım iş keyif ve heyecan versede aynı işi 5 yıl yapmak beni çok yıprattı ve bir gün dedim ki artık ben sevdiğim işi yapacağım. İşte şimdi sevdiği işi yapan bir insan olarak karşınızdayım, yazarlık ve koçluk yapıyorum. Tam karşınızda duruyorum ve size gerçek bir hikaye anlattım.

Kariyer Planı

Yakın zamanda okuduğum bir anketin sonuçlarına göre çalışanların yüzde 90’ı iş fırsatları arayışının rutinin bir parçası olduğu bilgisini verirken, üçte biri ise iş arayışının haftalık bir aktivite olduğunu söylüyorlarmış. Çalışanların yarısı ise bir işleri olsa da bunu kariyer olarak görmediklerini ifade etmişler.

Anket sonuçları ile örtüşen bir şekilde bugün etrafımda gözlemlediğim kadarıyla insanların %90’ı mutsuz oldukları işlerde çalışıyor ve işin daha kötüsü bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar.

Sonunda söylemek istediğimi baştan söyleyeyim. Ücret almanız söz konusu olmasa idi yine de aynı işi yapar mıydınız? Ücret konusunu çok fazla kafaya takmadan sevdiğiniz bir iş bulmanızı tavsiye ederim. Yeteneklerinizi ve zekanızı tutkuyla istediğiniz bir şeyi gerçekleştirmek için, değerinizin bilindiği bir ortamda kullanın.

En iyi kariyer seçimi özümüze uygun bir iş yapmaktır. Özümüz; özgürlük, gelişme ve eğlence arar. Bir iş bulup kazanacağınız para ile işten arta kalan zamanlarda yapacaklarınızla tatmin peşinde koşmak yerine yaparken tatmin olacağınız bir iş bulun. Bu kesinlikle önemli bir fark yaratır.

Üretken olmak insanı kesinlikle mutlu eder. Mutluluğa giden yoldaki önemli araçlardan biridir. Ancak unutmamak gerekir ki insan sadece sevdiği bir konuda mutlu çalışabilir. Yoksa çoğumuzun zaman zaman başına geldiği gibi çalışmak eziyete dönüşebilir. Eziyet olan çalışmanın kendisi değildir, çalışma biçimi veya üzerinde çalıştığımız konudur.

Sevmediğiniz bir alanda çalışırsanız en iyi ihtimalle vasat bir insan olursunuz, bugüne kadar sevmediği bir alanda çalışıp çok başarılı olmuş birisiyle karşılaşmadım. Kendinize bir şans tanıyın ve sevdiğiniz konuda çalışın, bu şekilde çok daha mutlu ve başarılı olabilirsiniz.

Unutmayın ki sevdiğiniz bir iş size sonsuz çalışma ve keşif imkanı sunar. Meslek seçimi konusunda kendinize sormanızı istediğim bir soru var. Sahip olduğunuz kişisel özellikler ve istekleriniz göz önüne alındığında nasıl bir iş kendinizi ve hayalleriniz gerçekleştirmenizi sağlar?

Bende bankacılıktan sıkılınca oturup düşünmeye başladım, “Benim sahip olduğum kişisel özelliklerle nasıl bir iş hayallerimi gerçekleştirmemi sağlayabilir?” diye. Siz de bunu yapmalısınız, yani kişisel özellikler listeniz ve nelerden keyif aldığınızın kesişim kümesini bulacaksınız. İyi yaptığınızı düşündüğünüz ve yapmaktan keyif aldığınız şeyleri belirleyip iki tarafta da olanların peşinden gitmelisiniz.

İnsanlarla birlikte olmaktan, onları dinlemekten, yazı yazmaktan büyük keyif alıyordum ve bu alanlarda iyi olduğumu düşünüyordum.

Ben bu çalışmayı yaptıktan sonra isteklerimin neredeyse tamamını sadece yaşam koçluğu ve yazarlık yaparak gerçekleştirebileceğimi fark ettim. Her şeyden önce bu iş/meslek/hobi, isteğim olan insanlara ve topluma yardımcı olmak ile örtüşüyordu. Ama koçluk tek başına olmazdı. Tek tek koçluk yaptığım insanlar ile toplamda kaç kişiye temas edebilirdim ki, ama örneğin kitap yazarak binlerce kişiye ulaşabilir, tecrübelerimi aktarabilir ve onlara faydalı olabilirdim.

Peki istediğiniz işi biliyor ama yapamıyorsanız nerede takılmış olabilirsiniz?

İş seçimi konusunda size engel olan düşüncelerinizi/inançlarınızı gözden geçirip bunları sorgulamanız sizin için önemlidir. Eğer şanssız olduğunuz için veya tanıdığınız olmadığı için istediğiniz işi bulamayacağınıza inanıyorsanız, önce bu konudaki inancınızı değiştirmelisiniz. Yoksa sadece iş arıyor veya fırsatlara açık gözükürsünüz.

Bunun yöntemi ise sanıldığı gibi zor veya karışık değil. İnançlarınızı tespit edip sorgulayacaksınız. Bu inandığım şeye neden inanıyorum, her şart altında geçerli mi. Sonra da bunun yerine yerleştirmek istediğiniz inanç her ne ise ona dair kanıtlar toplayacaksınız, kendi hayatınızdan veya çevrenizdeki insanların hayatlarından, unutmayın bir kişi bile başardıysa sizin de yapmamanız için bir neden yoktur.

Şanssız olduğunu düşünenler daha az sorumluluk alırlar, olaylara kötümser yaklaşırlar ve bu nedenle risk alıp şartları zorlamayı da sevmezler. Uzun süre iş arayıp bulamayan insanlar veya istedikleri işi yapmayan insanlar bu konuda fikirleri sorulduğunda genellikle “ben şanssızım” diye başlayan cümleler kurarlar.

Bir insan neye inanırsa algıda seçicilik nedeniyle onu görür daha çok. Bize hizmet etmeyen, bizi sınırlandıran inanç kalıplarını ters yüz etmek, daha olumlu düşünceler ile değiştirmek her zaman mümkündür. Bu sanıldığı kadar zor değildir, bir adımla başlamak gerekir, insanın kendi kendisine yaptığı iç konuşmaları değiştirdiğinizde bakış açısı ve dolayısıyla her şey değişebilir.

Yeter ki siz ne yapmak istediğinize karar verin, seçiminizi yapın, inançlarınız üzerinde çalışmaya başlayın, fırsatlar mutlaka kendini gösterecektir.

Bir şeyin olabileceği onlarca yol vardır. Tek bir rotaya saplanıp kalırsanız ve diğer alternatifleri kabul etmezseniz hayallerinizle vedalaşmak zorunda kalabilirsiniz.

Etrafınız ihtimallerle çevrili, siz öncelikle ne istediğinize ve inançlarınıza odaklanın, nasıl elde edeceğinize değil. İnançlarınız değişince daha sonra minik bir adım atarsınız zaten istediğiniz konuda.

Kurumsal ya da büyük firmada çalışmak her zaman sizin için en iyi seçenek olmayabilir, önemli olan çalışacağınız firmada yaratıcılığınızı ne ölçüde kullanacağınız, ne kadar anlam katacağınız ve ne kadar mutlu çalışacağınızdır.

Nasıl biri olduğunuzu, değerlerinizi, güçlü yanlarınızı, gelişim alanlarınızı ve nasıl bir iş ikliminde değer yaratabileceklerini anlamak için harcayacağınız zaman en önemli yatırımınız olabilir.

Siz istemezseniz, siz talep etmezseniz, kimse sizi düşünüp de size bir kariyer planı hediye etmez.

Kariyer planı sizin yapmanız gereken bir plandır, sizin isteklerinizi, seçimlerinizi ve inançlarınızı yansıtır.

Bir işte ne kadar kalmalı?

Bir yerde takılıp kalmak mı yoksa bir iş yerinden diğerine atlamak mı daha iyi?

İnsan kaç kere aşık olabilir, evlenmeden önce kaç kişiyle flört edilmeli, ilk evlilik sonsuza dek sürmeli mi? Bu soruların cevapları nasıl kişiden kişiye fark gösterirse bir işyerinde ne kadar kalınması gerektiği sorusunun da tek bir cevabı olamaz.

Kariyerinin başındaki gençler bir pozisyonda genellikle üç ila 5 yıl arasında kalırken; ilerleyen yaşlarda ortalama 10 yılın üzerine çıkabiliyor.

İlk 3 yıl gerekli olan tecrübeyi ediniyorsunuz, sonraki iki yıl uzmanlaşıyorsunuz. 5 yıldan fazla bir süre aynı işi aynı formatta yapmaya devam ederseniz veriminiz azalmaya başlıyor. Nereden mi biliyorum, bende ve çevremdeki insanlarda bu şekilde oldu. İşin veya görev tanımının, pozisyonun değişmesi kaçınılmaz hale gelmeye başlayabiliyor.

Gençler doğal olarak daha fazla yenilik ve değişim odaklı, daha çabuk sıkılabilirler, iş değişimini gelişim fırsatı olarak görmeye yatkın olabilirler.

“Bazen sabrın sonu selamettir, lafı doğru çıkıyor. Bazen de sabır kişinin özgüvenini zedeliyor. Bu analizleri yapabilecek olan tek kişi sizsiniz.

Önemli olan kişinin iç huzurunu ve dengesini korumasıdır.

Kişi dengeye doğru hareket ettikçe, her türlü değişim iyidir.

Çok yanlış yerlerde ayrılmaya cesaret edemeyen çok insan var. Yıllar sonra farkına varıyorlar. Ama dengede ve kontrollü cesaret. İyi analiz ederek, hedeflerin çıkarıldığı ama bir yandan da en kötü senaryoya da hazırlık yapılan bir cesaret.

Sevdiğiniz işi mi yapıyorsunuz?

Kişinin kendini merkeze koyması gerekiyor.

Ara ara kişi ‘sevdiğim işi mi yapıyorum’u, soruyor olmalı kendine. Kendini bağımsız bir gözle, dışardan değerlendirebilmeli. Eğer bunu yapamıyor ise koçluk desteği almalı belki.

Zamanında almış olduğunuz kararlardan dolayı mutlu olmadığınız bir işi yapıyorsunuz, tamam bu anlaşılır bir şey ama şikayet etmek yerine bir şeyler yapabilirsiniz.

Öncelikle şunu belirtmek isterim, mutsuz olduğunuz işi hemen bırakın ve gerçekten ne istediğinizi düşünmek için bütün zamanınızı kullanın anlamında bir şey söylemiyorum. Belki ödemek zorunda olduğunuz faturalar ve geçindirmek zorunda olduğunuz bir aileniz var. Bunları yapmaya devam etmek zorunda olduğunuzu biliyorum, anlıyorum ve ben de yaşadım. Siz de ne istediğinizi bulmak için her akşam belirli bir süre ayırsanız, birkaç ayın sonunda önemli bir mesafe kaydedebilirsiniz.

Kariyer koçluğu yaptığım danışanlarım var. Ortalama olarak 8 seansta çok olumlu sonuçlar elde ediyoruz. Bu bültende anlattıklarım çerçevesinde sorduğum sorularla gerçek potansiyellerine ulaşmalarına yardımcı oluyorum.

Siz işinizden memnun değilseniz fakat kariyer konusunda henüz bir adım atmak istemiyorsanız en azından şanslı olduğunuza inanın ve bir haftayı böyle geçirin bakalım neler olacak.

Perşembe günkü konferanstan sonra kısa bir tatil yapacağım. Haziran ayının başında yeni yazılarla birlikte olacağız. Görüşmek üzere, sevgiler.

P.S. : Kariyer koçluğu ile ilgili sorularınızı mert.cuhadaroglu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

 

 

16 Mayıs 2013 Perşembe

Ateşte yürümek – 32,5. Hafta bülteni


Merhaba; 32,5. Hafta bülteni ile birlikteyiz. Bu haftanın konusu ateşte yürümek. Ben kendi deneyimimi anlatacağım. Umarım keyifle okur ve korkularınızın üzerine gidersiniz.

Cumartesi günü Anthony Robbins Power İstanbul grubu tarafından organize edilen bir tanıtım etkinliğine katıldım arkadaşım Ebru ile beraber. Etkinliği düzenleyen Tolga Hancı ve Yeliz Rüzgar’a teşekkür ederim, güzel saatler geçirdik ve bazı faydalı bilgiler edindik.

Başlangıçta katılıp katılmama konusunda biraz tereddütlerim vardı açıkçası. Hemen niye öyle olduğunu açıklayayım. Doğu ve Batı felsefelerinin mutluluk tanımları biraz birbirinden farklıdır yada en azından ben bu tip bir bakış açısıyla görüyorum. Batı felsefesinde (daha çok Amerika’dan ve kişisel gelişimden bahsediyorum yanlış anlaşılma olmasın) mutluluk dediğimiz zaman içinde hep bolca aksiyon ve insanlarla paylaşma vardır; şarkılar, dans etmek, keyif almak, haz, tatmin, kalabalık, gaza getirme, vb. Doğu felsefesinde ise mutluluk dediğiniz zaman daha dingin, huzurlu, sakin bir ruh hali anlaşılır daha çok. Benim kendi mutluluğum da buna benzer, mutlu olduğum zaman illa şarkılar söyleyip dans etmem, sakin, dengeli ve huzurlu olurum.

Tony Robbins dediğimiz uzman NLP tekniklerini farklı ve hızlı sonuç alacak şekilde çok sayıda kişi üzerinde etkileyici şekilde uygulaması ile ünlü, kişisel gelişim ve koçluk alanında bir dünya starı, bazılarına göre en iyisi. Ama dediğim gibi bana göre fazla amerikanvari, haydi yapalım, hep beraber yapalım, korkmayın göreceksiniz gibi söylemlere biraz soğuk yaklaşırım ben genelde.

Neyse lafı çok uzattım, Ebru’ya söz vermiştim ve gittim. Seminer tam tahmin ettiğimiz gibi başladı, ayağa kalkmamız istendi, “Life will never be the same” şarkısı eşliğinde 100 kişi dans etmeye başladıkJ.

Seminerin bir noktasında Tony Robbins ile bütünleşmiş olan ateş yürüyüşü hakkında bilgi verildi. Bir video izledik. Tony Robbins’in Amerika’daki 4 günlük aylık seminerlerine (Türkiye’den katılmanın bedeli 3.000 USD civarında) dünyanın dört bir yanından gelen 6.000 kişi katılıyor, 400 adet görevli var ve eğitimin 2. Gününde 6.000 kişi büyük bir organizasyon ile 250 adet ateş üzerinde yürüyor.

Ateş yürüyüşü korkularla yüzleşmek ve onların üzerine gitmek anlamında, eğer çok korktuğunuz bir şeyi yapabilirseniz daha sonra bunu başardığınız ruh haline yeniden bürünerek istediğiniz diğer şeyleri kolayca yapabilirsiniz.

Katılıyorum, sadece bir katkı yapmak istiyorum. Herkes farklı şeylerden korkar, örneğin ateşte yürümek benim için korkutucu bir deneyim değil, ama dalmak veya atlamak derseniz benim korkuyu aşma deneyimlerim onlar olabilir belki. Fethiye’de yamaç paraşütü yaparak bu tip bir deneyim yaşamıştım zatenJ.

Bir başkası için en çok korku duyduğu şey topluluk önünde konuşma yapmak olabilir, bazı insanlar için hissettiklerini başkalarına söylemek veya gece ıssız bir yerde yalnız başına kalmak da olabilir. Dolayısı ile herkesin kendi deneyimini yaşaması daha önemli.

Bende oldum olası en çok hastalık, doktor, iğne gibi şeylerden korkarım. Kan vermek, iğne olmak dediğiniz zaman bende şalterler atarJ.

İki yıl önce sırtımda omzuma yakın bir bölgede lipom adı verilen küçük bir yağ bezesi oluştu. Bende doktora gittim, şimdilik bir sorun yok ama büyürse operasyon ile alınması lazım dediler. İki yıl içinde ceviz büyüklüğünden elma büyüklüğüne ulaştıJ. Korkudan doktora gitmedim, aldıramadım.

Eğitimden sonra pazartesi günü kendi ateş yürüyüşümü yaparak elmam ile vedalaştım.

En korktuğum şey oldum olası lokal anestezi ile yapılan operasyonlardır, uyuşturucu iğnelerin etkisi genelde 20 dakikada geçer. 2 doktor, 2 hemşire; 45 dakika süren bir operasyon ve dayandım, bir şey olmadı, yani aslında boşuna korkmuşumJ.

Sizinde benzer korkularınız olabilir, bu nedenle bu deneyimi sizinle paylaştım.

Gelelim programın kalan kısmına. Ben önemli bulduğum bir kısmını anlatacağım. Katılmanızı kesinlikle öneririm, Tolga Hancı ve Yeliz Rüzgar’ın facebook sayfalarından eğitim tarihlerini takip edebilirsiniz.

Eğitimin ilk yarısının odağında Tony Robbins’in 3F formülü vardı. Fizyoloji, Fokus, Filoloji.

Fizyolojiniz duruşunuzdur, nasıl baktığınız, nasıl yürüdüğünüz, nasıl bir ruh hali içinde olduğunuzun fiziksel yansımasıdır. Müzik dinleyerek, dans ederek, hareket ederek, spor veya yoga yaparak fizyolojinizi değiştirebilirsiniz.

Fokus (Odak) ise dikkatinizi neye verdiğinizdir, odağınızda neler var, gerçekten  istediklerinizi ve gitmek istediğiniz hedefleri odağınızda tutmalısınız. Kendinize bir hedef belirleyin ve dikkatinizi ona verin, bu sayede algıda seçicilik ile fırsatlar ve tesadüfler devreye girecektir.

Filoloji ise kendinizle olan konuşmalarınızda nasıl bir dil kullandığınızdır, olumlu mu, olumsuz mu? Kendinize neler söylüyorsunuz? Dr. Emoto’nun meşhur su kristalleri deneyini hatırlayın. Kelimelerin bir titreşimi var ve suyun moleküllerini değiştirebiliyorlar, vücudumuzun 3/4ü sudan oluşuyor. Ben kelimesinin arkasına yerleştirdiğiniz şeylere dikkat edin.

Değişim dediğimiz zaman bütün bunların değişmesinden bahsediyoruz. Eğer değişmeye karar verdiyseniz fizyolojinizi, fokusunuzu ve filolojinizi (üçünü birlikte) değiştirerek işe başlamanızı öneririm.

Haftaya görüşmek üzere sevgiler, kendinize iyi davranın.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Şanslı olmaya karar vermek - 32. hafta bülteni


Şanslı Olmaya Karar Vermek

Meşhur bir sözdür bilirsiniz: Elbette şansa inanırım, yoksa sevmediğim veya kıskandığım insanların başarısını nasıl açıklayabilirdim?

Ben açıkçası şansa çok fazla inanmam. İnsanın kendi deneyimlerini kendisinin yaratıyor olması fikri bana çok daha inandırıcı gelir.

Diğer yandan; pek çok insan ise şansa daha doğrusu istediklerini elde edemedikleri zaman şanssız olduklarına inanarak hayatı bir kurban rolünde yaşayabiliyor.

Bu bana çok anlamsız geliyor açıkçası, illa şans faktörüne inanacaksanız o zaman kendinizi şanslı olduğunuza ikna edin bari. Bu hayata olumlu yönden bakıp iyimserliğinizi artırmanızı da kolaylaştırır.

Hayata olumlu yönleri ile bakan insanların farkındalıkları yüksek olur, çevrelerine de olumlu bir enerji yayarlar. Bir şirkete gidin, uzaktan beş dakika gözlem yapın, en mutsuz veye keyifsiz görünen birkaç kişinin yanına gidin, onlarla sohbet etmeye başlayın, beş dakika içinde size o veya bu konuda ne kadar şanssız olduklarını anlatmaya başlayacaklardır.

Şanssızlık maalesef umutsuzlukla da kardeş gibidir, bunlar beraber dolaşırlar. Halbuki mutluluğun en temel şartlarından birisi de geleceğe dair umutlarımızı korumamızda yatar.

Şanslı olduklarını düşünen kişiler daha rahat ve yeniliklere açık kişilerdir, kendini şanssız görenler ile gergin, umutsuz ve önyargılı davranırlar.

Şanslı olmak, hazır olmaktan başka bir şey değildir. Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi bilirsiniz, gözünüzü açık tutarsınız, fırsatları değerlendirmeye hazırsınızdır. Hepsi bu.

Şanssız olduklarına inanan insanlar fırsatları göremezler bile. Olumsuza odaklandıkları için olumlu olanı fark etmekte zorlanırlar.

Şans Faktörü diye bir kitap var, yazarı Prof. Dr. Richard Wiseman. Bu kitapta bahsedilen çok ilginç bir iki çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir gazete ilanı verilmiş, kendisini çok şanslı veya çok şanssız olarak kişilerin başvurması istenmiş. Sonuçta yüzlerce kişi müracaat etmiş ve bu kişiler şanslı ve şanssız olarak iki ayrı gruba ayrılarak bazı çalışmalar yapılmış.

İlk çalışmada grup üyelerine kendi hazırladıkları bir gazeteyi dağıtmış Wiseman. Gazeteye bakıp kaç tane fotoğraf olduğunu saymalarını istemiş.

Ortalamalar alındığında; şanssızlar grubunun fotoğraf sayma süresi 2 dakika imiş. Şanslılarda ise bu süre saniyelerle ifade edilecek kadar kısaymış.

Bunun nedeni ise gazetenin daha ikinci sayfasında “saymayı bırakın, gazetede 43 fotoğraf yer alıyor” mesajı olmasıymış. Bu mesaj neredeyse sayfanın yarısını kapsadığı halde şanssızlar grubunun neredeyse tamamı tarafından hiç fark edilmemiş.

Bir başka deneyde yine gazeteler dağıtılarak fotoğrafların sayılması istenmiş, bu kez “saymayı bırakın, deneyi yapan kişiye bu mesajı gördüğünüzü söyleyin ve 250 USD kazanın” mesajı varmış gazetenin içinde. Sonuç yine aynı olmuş, fotoğrafları saymakla meşgul olan şanssızlar mesajı fark etmemişler bile.

Şanslı olduğuna inanan kişiler genel olarak daha rahat ve açık olduklarından fırsatları görme konusundaki becerileri gelişmiştir.

Her şey sonradan öğrenilebileceğine göre (yoksa koçluk olmazdı) sizler de şanslı olmayı öğrenebilirsiniz.

Pozitif psikolojinin babası Martin Seligman’ın meşhur bir sözü vardır: Öğrenilmiş çaresizlik diye bir kavram varsa öğrenilmiş iyimserlik de mutlaka olmalıdır.

Şanslı olmak, iyimser olmak, bütün bunlar öğrenilebilecek şeyler, yeterki kişi değişmek istesin ve bu konuda minicik de olsa bir adım atsın.

Şans dediğiniz şey, daha dikkatli olmak, sezgileri daha fazla dinlemek, olumlu beklentiler içinde olmak ve esnek, bizi destekleyen bir yaklaşım benimsemektir, hepsi bu.

Hayata nasıl bakarsanız o da size öyle karşılık verir.

9 Mayıs 2013 Perşembe

Off City Projesi - 31,5. hafta bulteni


Merhaba; 31,5. Hafta bülteni ile birlikteyiz. Bu hafta sizlere “Off City” projemizden bahsettim.

Dil söyler kulak dinler, kalp söyler Evren dinler. Yunus Emre.

Peki kalbimizin sesini nasıl duyacak ve duyuracağız?

Kalbimizle bağlantımızı koparan bir husus şüphesiz yüksek hızdaki teknolojik yaşamımız. Her an her yerde ulaşılabilir olmak ilk başta bir avantaj gibi görünse de bir süre sonra kendimizle hiç baş başa kalamama gibi bir soruna yol açabiliyor.

Teknolojik tüm aletleri 2 günlüğüne de olsa bırakın, kendiniz için bir süre ayırın ve sadece kendinize, içinize odaklanın.

Diğer bir problem ise doğadan kopmuş yaşam tarzımız; fırsat buldukça doğada bulunmak kendi iç sesimizi yeniden keşfetmek için kesinlikle güzel yöntemlerden biri.

Sessiz bir ortamda örneğin bir doğa yürüyüşünde kendisiyle yalnız kalan kişi kalbinin sesini kuşkusuz çok daha rahat duyabilecektir.

Bu bahsettiğim fikirlerden yola çıkarak Kuzenim Volkan ile birlikte “Off City” projesini oluşturduk.



Amacımız, şehrin gürültüsünden, karmaşasından bunalan insanlara 2 günlüğüne bir mola aldırarak onları yeniden şarj etmek.

Burada bir parantez açıp Kuzenim Volkan’dan bahsetmek istiyorum. Hayatınızda görebileceğiniz en alçak gönüllü insanlardan birisi, kendisinden bahsetmeyi sevmez. Onun için biraz ben anlatayım. On parmağında on marifet dediğimiz insanlardan, Survivor’ın çekildiği Ada’ya bir isviçre çakısı ile bırakın, bir yıl hayatta kalır.

Sertifikalı ve ödüllü olarak atıcılık, avcılık ve off road uzmanı. Kamp boyunca bizimle beraber olacak ve bildiklerini paylaşmaya hazır.

Buluşma yerimiz Beykoz. Cumartesi sabahları burada sizi karşılayacak ve arazi araçları ile kamp alanına ulaşımınızı sağlayacağız. Sadece arazi araçları ile ulaşılabilen doğa ile baş başa kalabileceğiniz kamp alanları belirledik sizin için. Bende gittim gördüm ve test ettim.



Malzemelerimizi yerleştirdikten sonra kamp alanını oluşturacağız. İmece usulü keyifli bir çalışma bu. Çadırlar kurulacak, ateş için odun toplanacak, vb.

Ateş yanar yanmaz (kamp ateşi asla sönmez) çay kahve ikramımız olacak. Sonrasında isteyen hamaklara veya yere uzanıp kitabını okuyabilir, isteyen 200 metre mesafedeki bakir koydan denize girebilir, serbest zaman.

Hafif ve doyurucu öğle yemeğinin ardından öğleden sonra 2 saatlik bir doğa yürüyüşümüz var. Eski bir dere yatağından başlayan rota hafif bir eğimle yukarı çıkıyor ve çam ormanlarının içinden geçeceğiz, hiç böyle nefes almamış olduğunuzu fark edeceksiniz.



Akşamüzeri semaverlerde çaylarımız hazır, yürüyüşten sonra isteyen denize girebilir, isteyen sandalla dolaşabilir (havanın durumuna göre izin vereceğiz), isteyen balık tutabilir. Sandalla ağ atmak veya kıyıdan kamış ile avlanmak mümkün.

19.00 gibi akşam yemeği hazırlıkları başlayacak. Tabii ki mangal yapacağız. Bir gece önceden ağ atılmış olacak denize, bahtımıza balık çıkarsa ne ala, yoksa yanımızda getirdiğimiz etlerimiz de harika.

20.00 gibi sofraya oturacağız, hava hafiften kararmaya başlamış olacak, peynir, kavun, közlenmiş patlıcan ile rakılarımızdan ilk yudumları alacağız.

Sonrasında bol muhabbet, yıldızları daha önce nadiren bu kadar yakın ve parlak görmüştünüz.

Uykusu gelen çadırına geçebilir, ama genelde muhabbet geç saatlere kadar sürüyor.

Ertesi sabah uyandığınızda ister denize girin, ister biraz temiz havada dolaşın. Çayımız hazır, kahvaltılıkları diziyoruz masanın üstüne, isteyene yumurta da var.

Bütün mahsuller yerel satıcılardan temin edilmiş tap taze.

Öğleye kadar serbest zaman. İsteyen yakın çevrede yürüyüş yapabilir, isteyen Volkan’dan tamamen doğal koşullarda ateş yakmasını, yön bulmayı, vb. öğrenebilir. Teorik olarak off road araç kullanımı eğitimi alınabilir.

Öğle yemeğinden önce yakınlardaki bir kumsala güzel bir yürüyüşümüz olacak. Denizle biten yürüyüşleri hep severim, bir ödül gibi saklıdır deniz yolun sonunda. Döndükten sonra acıkmış olacağız ve geç bir öğle yemeği yiyeceğiz.

Ayrılmak istemiyorsunuz, tahmin edebiliyorum ama çay saatinden sonra yavaşça toparlanıp dönüşe geçmemiz gerekiyor. Ne zaman isterseniz yine bekleriz.



Bu geziye katılmak için tek yapmanız gereken minimum 8, maximum 12 kişilik gruplar oluşturup bize haber vermek. Biraz mavi yolculuk gibi düşündük, birbirini tanıyan arkadaş gruplarının daha fazla keyif alacağını düşünüyoruz.

Bana mert.cuhadaroglu@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Doğada koçluk ve kişisel gelişim atölye çalışmalarımız

Doğada iki gün geçirip kente döndükten sonra kamikaze gibi düşüşe geçenlerdenseniz buna bir son vermenin zamanı gelmiş olabilir.

Bu noktada kalıcı sonuçlar elde etmek için koçluk desteği almak isteyebilirsiniz.

İsteyen kişilerle bire bir koçluk seansı yaparak değerlerini ortaya çıkarmalarına ve değerlerine uygun daha mutlu bir hayat yaşamaları konusunda yardımcı olacağım.

Eşim Özge, dileyen kişilerle nefes koçluğu çalışması yapacak. Doğal bir ortamda nefesinizi düzenlemeyi öğrenerek tıkanıklarınızı aşmak için harika bir egzersiz. Özge yine isteyen kişilere human design haritalarını çıkararak gerçekleştirmek istedikleri kişinin özelliklerini gösterecek.

Ortağım Ayşe ile birlikte grup koçluğunu böyle bir ortamda yapmak bizim için çok keyifli olacak. Aynı konuya ilgi duyan kişiler olarak oluşturacağınız küçük gruplarla (ilişki, kariyer, sağlıklı yaşam) belirleyeceğiniz konuda grup koçluğu alabileceksiniz. Detaylar için lütfen www.modunusechayatinisec.com adresini ziyaret ediniz.

Kişisel gelişim ve koçluk konusundaki hizmetlerimizden birey veya grup olarak muhteşem bir doğa atmosferinde yararlanmak isterseniz benimle temasa geçmeniz yeterli, mert.cuhadaroglu@gmail.com

En güzel günler sizin olsun, görüşmek üzere, sevgilerimle.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

İnsan ilişkilerinde ustalaşmak - 31. hafta bülteni


Merhaba; 31. Hafta bülteni ile birlikteyiz. Bu hafta insan ilişkilerinde ustalaşmanın yöntemlerinden bahsettim. Eşiniz/sevgiliniz, patronunuz, çocuğunuz veya arkadaşlarınız, onlarla aynı dili kullanırsanız daha verimli ilişkiler kurabilirsiniz. Umarım keyifle okur ve üzerinde düşünürsünüz.
 
İnsan ilişkilerinde başarılı olmanın anahtarı değerler ve meta programlar hakkında bilgi sahibi olmaktan ve bu bilgiyi ilişkilerde kullanmaktan geçer.

Değerler, neyin bizim için önemli olduğunu gösteren kişiye özgü temel inançlardır. Bir veya iki kelime ile ifade edilirler, pozitiftirler ve özümüzde yer alırlar. Kendimizin veya bir başkasının değerlerini keşfetmek demek çok basit olarak nelerin önemli olduğunu anlamak, ihtiyaçların farkına varmaktır.

Değerler, koçluk çalışmalarının da temelinde yer alırlar. Bazı soru, yöntem ve tekniklerle bir veya iki seansta kişinin temel değerleri ortaya çıkarılabilir. Değerler saptandıktan sonra arzu edilirse bunların önem derecesine göre bir sıralaması da yapılabilir. Örnek olarak; adalet, huzur, güven, sevgi, özgürlük gibi.

Değerler; motivasyon ve harekete geçme konusunda da kilit rol oynarlar. Eylem adımları değerlere uygun şekilde belirlenirse gerçekleştirilmeleri çok daha kolay olur.

İnsanlar değerlerine uygun bir yaşam sürdürdüklerinde çok daha mutlu ve huzurlu olurlar. Karşınızdaki insanın temel değerlerini bilip ona uygun yaklaşımlarda bulunursanız ilişkileriniz çok daha keyifli ve güzel bir hal alır.

Eğer ilişkide olduğunuz bir insan size göre yapmaması gereken şeyler yapıyor ve bu ona ve ilişkinize zarar veriyorsa, ona yaptığı şeyin temel değerleriyle ne ölçüde uyuştuğunu göstermenin bir yolunu bulun. Eğer uyumsuzluk varsa davranışlarını değiştirmeyi kabul edecektir.

Değerler bir insanın nasıl düşündüğünü gösteren en önemli araçlardır. İnsanlarla etkin iletişim ve verimli ilişkiler kurmak ve sürdürmek için onların değerlerini ve bunların sıralamasını bilmek büyük yarar sağlar.

Diyelim ki değerler sıralamanızın birinci sırasında adalet yer alıyor ve sizin görüşünüze göre çalıştığınız şirkette adaletsiz uygulamalar çok fazla. Bu durumda bu şirkette çalışarak mutlu olmanız çok zordur.

Benzer şekilde en önemi değeriniz huzur ise, çok çalışarak ailenize az vakit ayırdığınız için kendinizi huzursuz hissediyorsanız mutluluk kaçar siz kovalarsınız.

İlk sıradaki değeri özgürlük olan birisine her istediğini verseniz ama kendini özgür hissetmezse hiçbir anlamı olmayacaktır.

Çocuğunuz ders çalışmıyor mu? En önem verdiği değeri özgürlük olsun. “Bak kızım derslerini bitirdikten sonra istediğin kadar bisiklete binip özgürce dolaşabilirsin” cümlesi çok işe yarayabilir.

Çalışanınızdan bir türlü verim alamıyor musunuz? En önem verdiği değeri adalet olsun. “Daha iyi sonuçlara imza atman daha adaletli bir çalışma ortamının oluşmasına katkıda bulunabilir” cümlesini kullanın.

Sevgilinizin en önemli değeri huzur olsun. “Sana aldığım bu çiçekler bana birlikte geçirdiğimiz ve geçireceğimiz huzurlu günleri anımsatıyor” notuyla bir çiçek gönderin.

En az değerler kadar önemli olan bir başka konu ise meta programlardır. Meta programlar davranış modelleri olarak da adlandırılır. Bir bilgisayarın içindeki programlar gibi sizin içinizde yer alan ve otomatik tepkilerinizi oluşturan/kontrol eden programlardır.

Benim görüşüme göre meta programlardan 5 tanesi özellikle önemli ve incelenmeli.

İyimserlik / Kötümserlik

Hareket odaklı / Düşünce Odaklı

Benzerlikten hoşlanan / Farklılıktan Hoşlanan

Ben bilirim / Diğerleri daha iyi bilir

Kuralcı / Seçenekler Ne?

Karşımızdaki insanı yöneten davranış modellerini bilip ona uygun  davranmak bir ilişkiyi yönlendirmemiz için kilit faktördür.

Ben iflah olmaz bir iyimserim. Bana bir şey yaptırmak istiyorsanız beni yapacağımız şeyin sonunda bizi çok güzel bir şeylerin beklediğine ikna etmeniz lazım. Şunu yapmazsan şöyle bir felaketle karşılaşırsın demeniz çoğu zaman benim için bir anlam ifade etmeyecektir.

Bazı insanlar bardağın boş tarafını görmeye, diğerleri ise dolu tarafını görmeye meyillidir. Bir yazı yazar ve yayınlarım, bazı insanlar bayılır, bazıları beğenmez. Bir fıkra anlatırsınız, arkadaşlarınızdan birisi kasıklarını tutarak gülmeye başlar, diğeri mimiksiz şekilde oturur. Toplantıda bir konuşma yaparsınız, salonun yarısı çılgınca alkışlar, diğer yarısı etkilenmemiştir. Herkesin meta programları ve bunlara bağlı olarak reaksiyonları farklıdır.

Bir satıcı olduğunuzu düşünün, araba satıyorsunuz, araba almak için gelen kişinin benzerlik yapısında birisi olduğunu fark ederseniz satacağınız arabanın eski arabasıyla olan benzerliklerini anlatarak başlamalısınız, sonra da yeni modelin daha güvenli olduğunu ve daha az yakıt tükettiğini söyleyebilirsiniz.

Diğer yandan; bir farklılık insanı ile karşı karşıyaysanız bu strateji hiçbir işe yaramayacaktır.

Uç noktada ben bilirimci yapıdaki kişiler için diğerlerinin fikrinin çoğu zaman hiçbir önemi yoktur. Diğer insanların olumlu deneyimlerini sabaha kadar anlatsanız bir işe yaramayabilir.Referanslarınızla ilgilenmeyecektir.

Dış referans çerçevesine sahip insanlar ise (uç noktada bir “diğerleri daha iyi bilir”ci) genellikle başkaları tarafından takdir edilmeyi önemserler. Bu tip çalışanlarınız var ise, yaptıkları işlerin farkında olduğunuzu ve takdir ettiğinizi göstermeniz performanslarında önemli bir fark yaratır.

Bu hafta ilişkide bulunduğunuz ve sizin için önemli olan insanları değerleri ve meta programları açısından gözlemleyip ilişkinizi farklı bir boyuta taşıyabilirsiniz.

Herhangi bir sorunuz olursa bana mert.cuhadaroglu@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Sevgiler.