11 Aralık 2013 Çarşamba

YENİ YILI YENİ BİR İNSAN OLARAK KARŞILAYIN


 

En büyük projeniz sizsiniz. Hayatınızı istekleriniz ve hayalleriniz doğrultusunda yeniden şekillendirebilirsiniz. Bunu yapmaya hemen başlayabilir ve ilk sonuçlarını 3 hafta içinde alabilirsiniz.

12 ila 16 hafta arasında değişen bir sürede danışanlarımın hayatlarını yeniden istedikleri gibi inşa etmelerine yardımcı oluyorum, onlara rehberlik yapıyorum. Süreçte en çok zorluk çekilen kısım başlangıç, nereden ve nasıl başlayacağını bilmemek. Bu yazımda nasıl başlayabileceğinize dair pratik bilgilerimi paylaşacağım.

İlk önce kendinize bir defter alıyorsunuz, değişim atölyesi ismini verip altına imzanızı atın lütfen.

Dünyanın en iyi değişim koçuna da gitseniz size ilk soracağı soru genellikle aynıdır: Ne istiyorsun?

Defterinizin ilk sayfasının en üstüne “ne istiyorum?” yazın ve bir hafta boyunca aklınıza gelenleri sıralayın. Günde 10 dakika ayırmanız bile çoğu zaman yeterli olabilir. İsteklerinizin küçük, büyük veya komik olması hiç önemli değil. Kendinizi mevcut durumunuzla kısıtlamayın, her şey mümkün olsaydı hayatınızla ne yapardınız, bunun cevabını arıyoruz.

Bazı insanlar ne istemediklerini daha kolay listeleyebilir. Eğer sizde bu gruba dahilseniz önce istemediklerinizin listesini yapın ve her biri için 180 derece tersinde yer alan pozitif kelimelerle ifade edilmiş isteğinizi bulun. Zihnimiz resimlerle çalışır ve negatifi algılamaz, bu nedenle pozitif ifadeler kullanılması çok önemli olabilir.

Bu süreçte size yardımcı olabileceğini düşündüğüm bazı sorular hazırladım, bu soruların cevapları üzerinde düşünmek gerçekten ne istediğinizi bulmanızı kolaylaştırabilir.

Hayatınızda ne gibi değişiklikler olmasını istiyorsunuz?

İç huzurunu deneyimlediğiniz anlar genellikle nasıl oluşuyor?

Ne yaptığınız zaman bir kutlama yapıyorsunuz veya kendinizi ödüllendiriyorsunuz?

Bugünkü istek ve hayallerinizle bir yıl öncekiler arasında nasıl farklar var, bir yıl sonra sizin için anlam ifade eden ve hala önemli olan şeyler neler olacak?

Başarının size özel tanımı nedir?

Bugüne kadar gerçekleştirdiğiniz ve düşündüğünüze gurur duyduğunuz 3 isteğiniz veya hayaliniz nelerdi?

Mutluluğun size özel tanımı nedir, mutlu olmak için neye veya nelere ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsunuz?

2. Sayfaya geçiyoruz, her bir isteğiniz için ayrı ayrı olacak şekilde cevaplamanızı istediğim soru şu: Neden istiyorsunuz?

Bir şeyi neden istediğiniz çoğu zaman nasıl yapacağınızdan daha önemlidir. Neden istediğinizi bilmek sadece farkındalığınızı artırmakla kalmaz aynı zamanda istek ve arzunuzu yol boyunca korumanızı sağlar.

Nedenler ne kadar çok olursa bir şeyi gerçekten çok istediğinizi, tüm kalbinizle arzuladığınızı anlayabilirim.

İşinizi kolaylaştırabilecek çok basit iki soru:

İsteğim gerçekleşirse ne olur?

İsteğim gerçekleşmezse ne olur?

3. Sayfadaki sorumuz “Nasıl yaparsın?”

Bunu kendiniz bulacaksınız. Bir şeyi istediğinizi ve neden istediğinizi biliyorsanız nasıl yapacağınız konusunda da bir fikriniz olmalı.

Bunu bulmanızı kolaylaştırabilecek bazı sorular hazırladım sizin için.

Sizi isteğinize götürebilecek en hızlı adımlar neler olabilir?

Tek bir şeyi farklı yapsanız ve bu sizi istediğiniz sonuca ulaştıracak şey olsa bu ne olur?

Bir başkasına bu isteğin nasıl gerçekleşeceğine dair bir tavsiye verecek olsanız ne tavsiye edersiniz?

Nasıl yapacağınızı tam olarak bilseydiniz ilk ne yapardınız?

Bugüne kadar yaptıklarınızdan elde ettiğiniz en önemli “nasıl yapmamalı” dersi nedir?

4. Sayfadaki sorumuz “İsteğime ulaşmamı sağlayacak güçlü yönlerim neler ve bugüne kadar neleri başardım?”.

Yardımcı olabileceğini düşündüğüm bazı sorulara aşağıda yer verdim.

Kendinizle ilgili en çok gurur duyduğunuz şey nedir?

En iyi olduğunuz 3 konu veya 3 özelliğiniz neler?

Hangi düşünce, inanç ve davranışlarınız isteğinize ulaşmak için sizi destekler?

Diğer insanlar sizin hangi özelliklerinizi daha çok beğeniyor ve bunu dile getiriyor?

Kendiniz hakkında en sık duyduğunuz övgü ya da teşekkür nedir?

5. Sayfadaki sorumuz ise “kimlerin desteğini alabilirim?” şeklinde.

Aklınıza kimse gelmiyorsa şu şekilde düşünün, benim bu isteğimin gerçekleşmesinden fayda sağlayacak diğer kişiler kimler olabilir?

İsteğiniz gerçekleşirse bunu ilk olarak kimlerle paylaşacaksınız?

6. Sayfadaki sorumuz, nasıl bir kutlama yapacağım?

Sizin için önemli olan istekleriniz gerçekleştiğinde (her bir için ayrı) bunu nasıl kutlayacağınıza dair bir paragraf yazmanızı istiyorum.

7. Sayfadaki sorumuz “İsteklerimin gerçekleşmesi için hangi beceri ve yeteneklerimi geliştirmem gerekiyor?”. Şu şekilde de düşünebilirsiniz, “İsteklerimi gerçekleştiren insanların benden farklı olarak hangi özelliklere sahip olduklarını düşünüyorum?”.

Bu özellikleri sıraladıktan sonra bu becerileri en son ne zaman bir şekilde kullandığınızı anımsamaya çalışın ve yazın lütfen.

Şunu unutmayın, bir özelliği başkasında takdir edebiliyorsak kendimiz de deneyimlemişizdir.

8. “Hangi eylemler beni hedefime ulaştıracak?”. Bu sayfada eylem adımlarını planlayacağız. İsteğinizi elde etmek için yapacaklarınızı ayrıca belli bir takvime bağlamamız lazım.

Çok kısa bir süre belirlemeyin bu sizi strese sokabilir, çok uzun süreler de motivasyonu azaltabilir. Bir ay ile bir yıl arasında değişen süreler genel olarak idealdir.

Toplam süreyi de en az 3 veya 4 eşit parçaya bölün ve her dilimde neler yapacaklarınızı düşünüp sıralayın lütfen.

Kısa bir özet: Ne istediğimizi belirledik, bunun bizim için neden önemli olduğunu sıraladık, eylem adımlarını belirledik ve bir takvime bağladık.

9. Sayfadaki sorumuz “Bu isteğimin gerçekleşmesi yaşamımın diğer önemli alanlarını nasıl etkileyecek? Her isteğiniz için ayrı cevaplanması gereken bir soru.

Kariyerimde yükselmek istiyorum diyelim, aile ilişkilerim bundan nasıl etkilenecek?

Bu soru bir şeyi gerçekten ne kadar istediğimiz ve nasıl bir bedel ödemeye hazır olduğumuza dair farkındalık kazandırır.

10. Sayfadaki önemli sorumuz, “İsteğimin gerçekleşmesi için ödemeye hazır olduğum bedel nedir?

Daha mı çok çalışacağım, aileme daha az mı zaman ayıracağım, uykumdan mı fedakarlık yapacağım, harcamalarımı kısıp tasarruf mu yapacağım, ben bunun için nasıl bir bedel öngörüyorum?

11. Sayfaya geldik bile. Bu sayfa hayal dünyamıza ait. İsteklerimiz gerçekleştiğinde nasıl bir insan olacağız?

Bu insanı tarif eden bir iki cümle yazın, bir resim varsa onu gösteren resmi yapıştırın.

12. ve son sayfa. “Her şeye başlamak için atacağım minik bebek adımları ne olacak ve bunu ne zaman yapacağım?”

Kendinize verdiğiniz bir söz gibi düşünün lütfen. En önemlisi insanın kendisine verdiği sözleri tutmasıdır.

Sevgi ile kalın.

Not: yarınki yazım değişim sürecimize liderlik etmek hakkında

9 Kasım 2013 Cumartesi

Bugün 10 Kasım. Ulu Önder Atatürk'ün ölüm yıldönümü. Atatürk'ü saygı ve rahmetle anıyorum. En sevdiğim Atatürk resimlerini yerleştirdim bloga. Bir kısmını daha önce sosyal medyada paylaşmıştım. Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nin ilk ve son cümlesini de ekledim resimlerin başına. Sevgiler.

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!


Mustafa Kemal Atatürk









 

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Uzun süreli ilişkilerin dinamikleri – 42. Hafta Bülteni


Merhaba; 42. Hafta bülteni ile birlikteyiz. Bu haftaki konumuz ilişkiler. 16. Yılını kutlamaya yaklaştığımız evliliğimize dayanarak uzun süreli ilişkiler hakkında bir şeyler bildiğimi söyleyebilirim sanırım. Elbette her gün yeni şeyler öğreniyorum ama bu bugüne kadar öğrendiklerimi paylaşmama engel değil. Umarım keyifle okur ve uzun süreli olmasını planladığınız ilişkilerinizde faydalanırsınız.

Dışarıdan bakıldığında (içeriden bakıldığında da çok farklı değil, anlatacağım) mükemmel bir ilişkimiz varmış gibi gözüküyor. Yaklaşık 20 yıldır beraberiz, iki tane harika kızımız var, ikimizde aynı mesleği icra ediyoruz, özellikle son bir yıldır pek çok çiftin hayal bile edebileceğinden daha fazla birlikte zaman geçiriyoruz. Dışarıdan bakıldığında oluşan bu mutluluk tablosu pek çok insanın ilişkiler konusunda koçluk almak için bizi tercih etmesinin nedenlerinden birisi kuşkusuz.

Evet, gerçekten mükemmel bir ilişkimiz var, ama “mükemmel” tanımınızın ne olduğu bu noktada çok önemli.

Bazen tartışıyoruz, istemeden birbirimizi kırdığımız veya üzdüğümüz oluyor. Anlaşamadığımız pek çok konu ortaya çıkıyor. Ama büyütmüyoruz, uzatmıyoruz, birbirimize elimizi uzatıp ilişkimize güzel bir şekilde devam etmeyi seçiyoruz.

Kavga etmeden, tartışmadan bir ilişki yaşayan var mı bilmiyorum. Biz pes etmiyoruz, birbirimizi sevmekten ve bunu dile getirmekten vazgeçmiyoruz. Birbirimize yaklaşımımız genellikle sevgi üzerine kurulu ve ufak tefek aksiliklerin bunu gölgelemesine müsaade etmiyoruz.

Kendimize özel zamanlar ve alanlar ayırmak ilk günden beri ilişkimizin sağlığına olumlu etki yaptı, tek bir şey tavsiye edecek olsaydım bununla başlardım sanırım.

Yalnız veya arkadaşlarımızla ayrı ayrı programlar yapmayı seviyoruz. Hiçbir zaman bütün arkadaşlarımızı bir araya getirip hep beraber takılalım diye düşünmedik sanırım. Özge’nin arkadaşlarını çok seviyorum ve zaman zaman görüşüyorum, yanlış anlaşılma olmasın, ama benim kendi arkadaşlarım var, yalnız kalmayı da seviyorum, herkes bazen kendi programını yaptığında daha mutluyuz.

İlk günlerden itibaren bir rahatlığımız vardı, ilişkimizi koruyan bir kalkan görevi gördü sanırım. İlişkinin süresi ilişkinin kalitesinin bir göstergesi değil, ilişkiye bağımlı değiliz, birbirimizi artık sevmediğimizi fark edersek ilişkinin dışına çıkmayı tercih edebiliriz. Çiftlerin birbirine bağımlılığının çok yüksek olduğu ilişki modellerinden hoşlanmıyoruz ikimizde.

Geriye doğru değil ileriye doğru bakmayı tercih ediyoruz. Bu ne demek? Sohbetlerimizin konusu daha çok olan bitene dair değil, gelecekten, hayallerimizden bahsetmeyi seviyoruz. Neden sorusunu da çok fazla kullanmayız, neden öyle yaptın demek çare değil, bundan sonra nasıl farklı olabilir onu ortaya koymak ve devam etmek lazım.

Rollerimizin ne olacağı konusunda önceden mutabakata varmış olmak çocuklar konusunda da bizi oldukça rahatlattı. Ben çocuklarla oyun oynuyorum, ama her gün ve saatlerce. Zaten biraz çocuk ruhluyum, bana iyi geliyor kesinlikle.

Güven çok önemli elbette, hiç güven sorunu yaşamadık. Karşısındakine güvenmeyen aslında daha çok kendisine güvenmiyordur ve biz bunu oldukça erken fark ettik sanırım.

İlişkimize tazelik getirecek bir şeyler yapmayı seviyoruz. Birbirimize hediye alırız, ben Özge’ye çiçek alırım, kızları bırakıp dışarı yemek yemeye veya 2-3 günlüğüne tatile gideriz. Çocuklar bizi, biz onları özleriz ama ilişkimiz ne kadar iyi olursa çocuklar için o kadar huzurlu bir ortam oluşur.

Kendimize zaman ayırırız, ben yürüyüş yaparım, yazı yazarım, Özge kitap okur, arkadaşlarıyla buluşur, biraz yalnız takılmak ilişkiyi zedelemez besler aslında.

Çok katı kurallarımız yoktur, esneklik bir ilişkide önemlidir. Çocuk büyütürken bazı kırmızı çizgilerimiz var elbette, dersler bitmeden TV açılmayacak ve ertesi gün okul varsa en geç 21’de yatılacak gibi.

Birbirimizi çok seviyoruz, iyi günde ve kötü günde birbirimizi sevmeye devam ediyoruz. Zengin günlerimiz oldu, nispeten geçim zorluğu çektiğimiz günler oldu, mutluluktan bulutların üzerinde uçtuk, üzüntüden dibe vurduk ama hep beraber olmayı seçtik. Daha doğrusu ne ile karşılaşırsak karşılaşalım yolu beraber yürümeyi seçtik ve korkmadık.

Tabii ki her şey burada anlattığım kadar kolay olmadı her zaman. Bazen nasıl çözeceğimizi bilmediğimiz durumlarla karşılaştık.

Her şeyden önce biz çok farklı yapılarda insanlarız. Özge daha çok planlamayı, koordine etmeyi sever. Ben ise hareket odaklıyımdır, bir şeye çok fazla ölçüp biçmeden atlar ve o şeyi deneyimlerken rotamı değiştirebilirim.

Farklı özellikleri olan insanlar tek bir şekilde başarıya ulaşabilirler, bir takım olarak, evet bizde iyi bir takımız sanırım. Özge ufak tefek tamiratları yapar, ben kızlarla lego oynarımJ.

İyi bir takım olmak için neler yaptık? İyi yönlerimize odaklandık, diğerimizi çıldırtan huylarımızı belki biraz törpüledik. Korkularımız olduğunu kabul ettik, birbirimize güvendik ve korkularımızı anlattık. Öfke, korkunun maske takmış halidir aslında, korkularınızı birbirinizle paylaşınca maskeler düşecek göreceksiniz.

Değiştik, değişimi sevdik, orta ve uzun vadede değişimin hep iyi yönde olduğunu gördük. Zaten seçtiğimiz meslekte insanın değişebileceği varsayımı üzerine kurulu.

20. yılımızı büyük bir parti ile kutlamayı düşünüyoruz, 2017 Eylül’ünde görüşmek üzere, sevgiler.

 

 

 

 

 

 

 

 

21 Temmuz 2013 Pazar

Tatil bülteni 2 – Gündoğan Raporu


Bodrum’da benim en sevdiğim belde Gündoğan’dır. Bence en güzel deniz buradadır ve Yalıkavak ve Türkbükü ile kıyaslandığında nispeten sessiz ve sakindir, İstanbul’un Anadaolu Yakası’nda Göztepe ve Erenköy ne ise Bodrum’da Gündoğan odur.

Gündoğan’da Baia Otel dışında beş yıldızlı otel bulamazsınız, çok sayıda butik otel vardır ama ve hemen hemen hepsi çok güzeldir. Benim favorim Olira Otel, arkadaşlarım Bodrum’a geleceği zaman onlara ilk tavsiyem bu otel olur. İskelesi ve denizi güzeldir, odaları geniş, servisi özenlidir. Buraya çok yakın olan Costa Farilya ve biraz daha ilerideki Casa Costa’da güzel oteller arasında yer alırlar.

Gündoğan koyu U şeklinde kapalı bir koydur, bu nedenle istisnai birkaç gün dışında deniz genelde dalgasız ve göl gibidir. Derin olması ve kıyıdan açığa esen rüzgarla temizlenmesi benim gözümde denizi çok güzel yapar.

Çocuklu ailelerin tercih ettiği iskeleleri genç romantik çiftleri biraz rahatsız edebilir. Koyun ilerisine doğru Galimera Beach ve Pier biraz daha sakin olabilir. Onların ilerisinde ise Deniz Plaj Cafe ve Peynir Çiçeği yer alırlar. Ucuz ve temiz pansiyon arayanlar buralarda gönül rahatlığı ile konaklayabilir.

Gündoğan, sağ tarafındaki Küçükbük yolu üzerinden Türkbükü’ne, sol taraftaki Karaburun yolu üzerinden ise Yalıkavak’a bağlanır, sitelerle dolu bu yollar fazla bir seyir güzelliği sunmaz, bu nedenle ulaşım için anayolu tercih edebilirsiniz.

Çok ama çok güzel butik siteler de vardır Gündoğan’da, geçen sene açılan Seba Residence, koyun sol tarafta sonuna doğru Royal Residence, vb. Bir milyon USD ve üzerinde bir yatırım yapacaksanız buralarda ev almayı düşünebilirsiniz. Sitede oturan tanıdıklarınız varsa günübirlik faydalanabilirsiniz tabii ki. Gündoğan’da Tankay sitesi gibi nispeten daha uygun fiyatlı denize kıyısı olan siteler de vardır elbet, evlerin biraz eski olmasını kafaya takmazsanız güzel dostlar edinip sohbete katılabilirsiniz.

Gündoğan’da gece hayatı yoktur. Çok güzel bir otel vardı, atladım, Cennet Otel. Burada bazen geceleri canlı müzik yapılır, ayrıca Casa Costa Otel’in barı güzel olabilir.

Gündoğan’da güzel balık yenir, hem Terzi Mustafa’da hem de Reana’da mezelerin ve balığın keyfini çıkarabilirsiniz. Fiyatlar adam başı içki dahil 100 TL civarındadır. Meze seviyorsanız Reana’ya, balık seviyorsanız Terzi’nin yerine gitmenizi öneririm.

Bu kadar para vermek istemiyorum derseniz ( ki bence sonuna kadar haklısınız) Gündoğan’a bağlı Küçükbük beldesinde (5 dakika mesafede) Muhtar’ın Yeri vardır, deniz üzerine kurulmuş olan iskelesinde daha uygun fiyatlarla klasik meze ve balıkla güzel bir yemek yiyebilirsiniz.

Gündoğan’ın merkezi ufaktır ama aradığınız her şeyi bulursunuz, semt pazarı vardır, süpermarket zincirlerinin şubeleri mevcuttur, meşhur peynirci Çıngıllıoğlu’nun şubesi vardır.

Bir şeyler unuttuysam affola, haftaya sanırım Türkbükü ile devam edeceğiz.

 

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Para ve zenginlik üzerine – 41. Hafta Bülteni


Merhaba; 41. Hafta bülteni ile birlikteyiz. Para ile mutluluk satın alınamayacağını düşünüyorum. Peki, para ile daha fazla özgürlük satın alabilir miyiz?

Annem ve rahmetli babam bize rahat bir hayat sunabilmek için çok çalıştılar. Özellikle de Annem. 25 yıl çalıştığı bankadan emekli olduktan sonra Anadolu Sigorta acentesi işletmeye başladı ve geçenlerde Acentenin kuruluşunun 22. Yılını kutladık.

Şanslı olduğumuzu düşünüyorum, kendimize ait bir evimiz vardı, renkli TV ve video çıktığında ilk alanlardandık, komşular TV izlemek için bize gelirlerdi. Uzun yaz tatilleri yapabilirdik kendi arabamızla, 34 ZD 473 plakalı Murat 131’i çok net hatırlıyorum hala. Kliması ve otomatik camları bile yoktu ama biz çok mutluyduk ve bunları önemsemezdik o zaman.

Paralı eğitim veren özel bir kolejde okudum, üniversite eğitiminin bir bölümünü yurt dışında yaptım ve sonra işe girdim.

Para ile ilişkim genel olarak iyiydi, zenginliği “istediğim kadar para harcayabilmek” olarak görüyordum, iyi kazanıyor ve iyi harcıyordum. Başlangıçta her şey yolunda gitti, 9- 6 mesaisi olan itibarlı ve yüksek maaşlı kurumsal işimde kazandığım paranın tamamına yakınını mesai saatleri dışında, hafta sonlarında, tatillerde harcıyorduk.

40’lı yaşlarıma yaklaşırken hayatımı daha çok sorgulamaya başladım. Gelirimiz arttıkça harcamalarımız da buna paralel olarak artıyordu. Kira getirisi elde edebileceğimiz ikinci bir ev, kendimize ait bir yazlık, yeni bir otomobil, yeni kıyafetler, bizi kazıklamaya çalışan restoranlarda daha fazla yemek yerine daha fazla özgürlük istediğimi keşfettim.

Birkaç yıl böyle geldi geçti. Sık sık eşim Özge ile birlikte daha farklı bir hayat nasıl olabilir diye konuşuyorduk. Sonunda 9 ay önce yüksek maaşlı ve gelecek garantili işimi bir kenara bırakıp sevdiğim şeylerin ve özgürlüğün peşinden gitmeye karar verdim.

Daha basit bir hayat yaşamak istiyordum sanırım birazda. Kendimi geliştirmek, öğrendiklerimi diğer insanlarla paylaşmak, sevdiğim işi yaparak para kazanmak istiyordum.

Bir iş planı yapmak, para kazanmak ve para biriktirmek. Daha önce hiç girişimci olmamış ve ticaret yapmamıştım. Nasıl olacaktı ki?

Ne yalan söyleyeyim başlangıçta çok zorlandım, hala da bir miktar zorlanıyorum. Sabit giderlerimizin büyüklüğü ve büyük miktarlarda paraya ihtiyacımız olduğu gerçeği beni bunaltmıştı.

Öncelikle giderleri kontrol altına aldım, hayatımda ilk defa ciddi ve devamlı bir şekilde bütçe yapmaya başladım, excel tablosuna günlük olarak harcamalarımı kaydettim, ay sonlarında kontrol ettim, saçma sapan şeylere ne kadar çok para harcadığımı fark ettim ve harcama alışkanlıklarımı değiştirdim. Artık dışarıda yemek yerken, kıyafet alışverişi yaparken, vb. çok daha dikkatli davranıyorum.

Daha sonra para hakkındaki inançlarımı gözden geçirmeye karar verdim. Bana hizmet etmediğini düşündüğüm kalıplaşmış inançlarımın yerine inanabileceğim yeni düşünceler buldum ve zamanla inandım.

Para her şekilde bir şekilde geliyor.

Para ile satın alabileceğimiz şeyler hediye ediliyor.

İnsanlar sırf yardım olsun diye bizi destekliyorlar

Doğru projeyi sunarsanız herkes size ve projenize yatırım yapmak ister.

Para güzel bir şey.

Yazdım, kestim, katladım, cüzdanıma koydum ve aklıma geldikçe okudum. Hala cüzdanımda duruyor ve zaman zaman bakıyorum. Uğur parası gibi bir şey işte.

Yaptıklarım sanırım işe yarıyor, hemde oldukça çabuk sonuç aldım sanırım.

Pek çok insan beni herhangi bir ücret almadan veya indirimli ücretlerle destekliyorlar, bir marka oluşturmak için iyi bir ekibe ve kaliteli hizmet almaya ihtiyacınız var.

İş dışında da olumlu gelişmeler var. Bodrum’da çok beğendiğim milyon dolarlık evlerin olduğu butik bir site var deniz kıyısında. Buradan ev alabilecek durumda değilim henüz. Bu yaz güzel bir tesadüf oldu, bu sitede oturduğunu öğrendiğimiz bir tanıdığımız bizi gündüzleri misafir ediyor, bizde o sitede yaşamak nasıl bir duygudur bunu deneyimliyoruz.

Bereketli bir dönemden geçiyoruz. Bodrum’da iken yüz yüze seansların yanı sıra telefonla koçluk yapmaya da başladım.

Parasız olsam bile o kadar çok şeyim var ki, bunu anladığımda her şey çözüldü sanırım. Kendi adıma şunu söyleyebilirim ki istediğim her şeye sahibim.

Sağlıklıyım, dünya tatlısı bir ailem var, Annem, kızkardeşim, akrabalarım ve çok sevdiğim dostlarım hayatta, sevdiğim işi yapıyorum, Dünyanın benim için en güzel tatil beldesinde tatildeyim. Evet daha az harcıyorum ama çok daha özgürüm.

Daha fazlasına sahip olabilirim ve zaman zaman hayalini de kuruyorum.

Ama elimdekiler o kadar güzel ve yeterli ki hayallerim için hiçbir zaman “olmazsa ne olacak” moduna girmiyorum.

Elinizdeki güzelliklere ve varlıklara odaklanıp daha fazlasını isteyeceğiniz ama buna bağımlanmayacağınız harika bir hafta dilerim.

 

 

14 Temmuz 2013 Pazar

Tatil bülteni - yalıkavak raporu


 
Merhaba; sürpriz tatil bülteni ile birlikteyiz. Bu yazımda Bodrum Yalıkavak’ı anlattım sizlere. Umarım keyifle okursunuz.

Bu yıl Bodrum’a ilk kez Mayıs ayının son haftasında geldim ve bir hafta kadar kaldım. Bodrum’un sessiz sakin halini daha çok seviyorum. İkinci gelişimiz ise bir hafta kadar önce oldu ve deneyimlerimi sizinle paylaşmak istedim.

Her şeyden önce yazlıkçı ile tatilcinin farkına dikkat çekmek istiyorum. Tatilcinin süresi kısıtlıdır, bazen gerginliğe varan bir ruh halinde kısa bir sürede her şeyi deneyimleyebilmek için koşturur durur. Yazlıkçı ise uzun süre kalmanın avantajı ile tatil ruhuna daha uygun bir sakinlikle hareket eder.

Bizim kaldığımız ev Yalıkavak’ın merkezinde satsuma bahçelerinin içinde, site özellikli, komşularımızın çoğu İngiliz, sitenin havuzu var, yürüyerek merkeze ve merkezdeki belediye plajına gidebilirsiniz. Merkezdeki plaj rüzgarın durumuna göre keyifli bir deniz sunar. Yalıkavak’ın rüzgarı eksik olmaz bu nedenle genelde öğleden sonra deniz hafif dalgalı olur.

Diğer yandan bu rüzgar sayesinde Temmuz ayında bile klima olmayan evimizde sabahları ve geceleri üşüyoruz.

Ben sabahları erken kalkmayı seviyorum, genellikle Yalıkavak Halk Plajı’nda yüzmeye gidiyor, büfesinde çay demlenmişse çay içiyor ve eve dönerken gazeteleri alıp geliyorum.

Yalıkavak Halk Plajı; Yalıkavak’ın en güzel denizine sahip, bu yıl kapalı olan Dodo Beach’in yanından devam ettiğinizde karşınıza çıkan ilk koy. Hafta sonu özellikle de Pazar günleri çok kalabalık ama hafta içi erken saatlerde gidebilirseniz harika bir deniz keyfi yapabilirsiniz. İçinde küçük bir büfe var, yemekleri lezzetli, birası soğuk ve fiyatlar gayet makul. Az sayıda insan için cüzi bir ücret karşılığında şemsiye ve şezlong hizmeti de sunuyorlar.

Bu yıl Dodo Beach kapalı olduğu için Yalıkavak sosyetesini tek başına ağırlamak görevini Xuma Beach üstlenmiş durumda. Burası gerçekten çok güzel bir işletme, tanınmış simalarla beraber yüzmek, güneşlenmek isterseniz adresiniz burası olmalı. Girişi ücretli, yemekleri lezzetli, denizi soğuk.

Yalıkavak’ta Tilkicik Koyu’nda çok sayıda beach var, buraları da magazin sayfalarından takip edebilirsiniz. Biz nispeten daha sakin olan Bandana Beach’e gidiyoruz burada. Deniz öğleden sonra rüzgarın etkisiyle dalga yapabilir, rüzgarsız bir günü veya sabah saatlerini tercih etmekte fayda var.

Yalıkavak’taki en büyük değişiklik Marina Yat Klübü. İstanbul’daki Kanyon Alışveriş Merkezi’ni getirmişler Marina’nın içine kondurmuşlar. Ben beğenmedim açıkçası.

Marina’nın girişinde eski Tango’nun yerine açılmış olan Cook Shop var, burası güzel. Devamında bol miktarda dükkan, biraz ileride Kitchenette, çok karanlık geldi bana ortamı gece ışıklandırması zayıf.

En uçta ise Billionaire Club, Nusret Et Lokantası, Cipriani ve Loft var. Geçen yıl burada yer alan Sait Balık Lokantası’nın Marina Şubesi biraz daha geriye tek başına bir yere konumlanmış ve bence bütün Marina içinde lokasyon olarak en güzel yer burası. Yemekler lezzetli, servis özenli, fiyatlar bence uçuk. Dikkat etseniz bile adam başı 150 TL’nin altında bir hesap ödemeniz zor.

Marina’ya arabanızla gidecekseniz valelerin 20 TL ücret aldığını belirteyim, bunun yerine özellikle de çok uzun kalmayacaksanız Macro Center’in karşısındaki otoparka saati 5 TL’ye arabanızı bırakabilirsiniz.

Marina’nın devamında balıkçılar başlıyor, Akvaryum restoran ile başlayıp Çimentepe ile son buluyor. Ben Akvaryum Restoran’ın ferah ortamını seviyorum, diğer balıkçılar gibi masaları çok dip dibe değil. Memedof güzeldir, Sait’in eski yeri devam ediyor, fiyatlar İstanbul civarındadır, adam başı 100 -125 TL. Bodrum’un merkez dışındaki en iyi balıkçıları bence buradadır, ızgara deniz levreğini suyunu kaybetmeden harika ızgara yaparlar, ahtapot çok güzeldir mesela, hafta sonu hariç servisten memnun kalırsınız.

Fiyat bilgileri geçen yazdan kalmadır, bu yaz akşam yemeklerini evde yemeği tercih ediyoruz. Bildiğiniz kabak dolması, zeytinyağlı fasulye, pilav, cacık filan işte. Bu şekliyle daha çok hoşumuza gidiyor açıkçası tatil.

Yalıkavak marinası yerine Yalıkavak çarşısında dolanmayı severim ben akşamları. Yemekten sonra Bitez Dondurmacısı’ndan dondurma alıp sahildeki Belediye Çay Bahçesi’nde denize nazır çay kahve içeriz. Burada bulunan az sayıda balıkçı içinde Çardaklı’yı tavsiye ederim. Sahibi Mehmet Bey sizi ağırlamaktan memnuniyet duyacaktır.

Gece hayatından bahsetmedim evet çünkü Yalıkavak içinde böyle bir deneyimim olmadı. Marina’nın içindeki Billionaire Club’te veya Marina’nın bitişiğinde yeni açılan B Long’ta eğlenebilirsiniz.

Haftaya Gündoğan raporu ile görüşmek üzere sevgiler.

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Kariyer değişikliği – 40. Hafta Bülteni


Merhaba; 40. Hafta bülteni ile birlikteyiz. Bu haftadan itibaren yazılarımı Bodrum’dan yüklüyor olacağım. En sevdiğim iki şey, Bodrum’da olmak ve yazı yazmak. Kurumsal iş hayatında iken hep bunu hayal ederdim. İş telefonları ile bölünen kısa tatiller hiç yeterli olmaz, ben erken emekli olup Bodrum’a yerleşmenin hayalini kurardım. Kızların okulu nedeniyle İstanbul’u terk etmek için henüz erken ama benim hayalim gerçek oldu. Sonuçta en azından yazları kesintisiz olarak buradayım ve yazıyorum. Neleri hayal ettiğinize dikkat edin, sizinki de gerçek olabilirJ.

“Kariyer değişikliği” cümlesini duyduğunuzda aklınıza ilk neler geliyor, nasıl bir ruh haline giriyorsunuz? Korku ve endişenin hakimiyetinde soğuk terler mi döküyorsunuz yoksa hafiften bir heyecan ve neşe duygusu mu kaplıyor içinizi?

1,5 saatlik yoğun trafikte geçen araba yolculuğunun ardından adeta tükenmiş bir şekilde plazaya geldiğimde yukarı ofise çıkmadan önce hızlıca bir şeyler atıştırır, kahve ve sigara eşliğinde güne hazırlanırdım. Güvenlikten geçer ve asansör kuyruğunda beklerken farklı bir dünyanın hayalini kurar, odama geçip bilgisayarımı açtığımda gelen maillerin çokluğu karşısında “gerçek dünyaya” dönerdim. Şimdi sabahları çimlerin üstünde meditasyon yaparak güne başlıyorumJ.

Koçluk ve yazarlık yapmaya başladıktan sonra uzun bir süre Caddebostan Sahil’deki Cafe Nero’yu ofis olarak kullandım. Akıllı telefonları ve laptopları ile çalışan, toplantı yapan, çalışma saatleri esnek olan çok sayıda insanla karşılaştım, onları gözlemledim, sohbetlerine kulak misafiri oldum. Hikayelerin benzerliği beni şaşırttı.

İstemedikleri, sevmedikleri bir işte bitmek tükenmek bilmeyen harcamalarını finanse etmek için çalıştıklarını fark ettikleri anda tüketimlerini azaltmak ve bazı şeylerden en azından bir süreliğine vazgeçmek kaydıyla daha azla yetinmeyi göze alıp kariyer değişikliği yapmışlardı.

Aç ve açıkta olan kimse yoktu, bazıları yeni kariyerlerini tam bir başarı hikayesine çevirip hem eskisinden daha çok para kazanır ve hayattan daha fazla keyif alırken bazıları ise maddi anlamda eski günlerini özlemle ansalar bile çok daha mutlu ve sağlıklı olduklarını dile getiriyorlardı.

Gerekmesi durumunda en azından geçici bir süre harcama alışkanlıklarınızı değiştirmek sizi korkutuyor mu?

Korkutmasın, ben böyle bir deneyimin içinden geçiyorum. Dışarıda yemek yemeyi azalttım, restoranların fiyat kalite dengesi konusunda son derece seçiciyim, zorunlu haller dışında kıyafet alışverişi yapmıyorum, kredi kartı kullanmamaya çalışıyorum, bütçe yapıyorum, tatilde yazlığa gidiyorum, yürüyorum ve daha çok toplu taşıma kullanıyorum. Bütün bunlar mutluluk seviyem üzerinde azaltıcı bir etki yapmadı.

Akşam 18.00 olmasını, Cuma gününün gelmesini, maaşınızın yatmasını, yıllık izninizin gelmesini beklemektense farklı bir yöne gidebilirsiniz. Eğer işinizi sevmiyorsanız sevdiğiniz bir iş bulana kadar daha doğrusu iş olarak görmeyeceğiniz bir faaliyet bulana kadar denemeye devam etmelisiniz.

Yaşamak için minimum ne kadar para kazanmak zorundasınız?

Daha farklı bir deneyim için harcamalarınızı azaltmaya hazır mısınız?

Yapmayı sevdiğiniz, gerçekten keyif aldığınız, sizi heyecanlandıran şeyler neler?

Para kazanmak zorunda olmasaydınız hangi işi /mesleği seçerdiniz?

Yapmayı sevdiğiniz şeylere dair en az 20 maddelik bir liste yapmanızı istiyorum sizden. Örnek olması açısından bende kısa bir liste yaptım.

Seyahat etmeyi seviyorum.

Yaratıcılığımı kullanmayı seviyorum.

Yazı yazmayı seviyorum, insanlar okuyup beğenince çok daha fazla hoşuma gidiyor tabii ki.

Koçluk yapmayı seviyorum, insanlara soru sorarak onları düşündürmek çok keyifli.

Ailemle beraber zaman geçirmeyi seviyorum.

Çocukluk arkadaşlarımla beraber 15 günde bir düzenli buluşmayı seviyorum.

Kitap okumayı seviyorum.

Yürüyüş yapmayı seviyorum.

Yüzmeyi seviyorum.

Yazın Bodrum’da olmayı seviyorum.

Sinemada film izlemeyi seviyorum.

Sosyal medyada aktif olmayı seviyorum.

Sevdiğim işi yaparak para kazanmayı seviyorum.
 

Listenizi bitirdiniz, peki sevdiğiniz işi yaparak para kazanma fikrine ne dersiniz?

Sizleri girişimci olmaya davet ediyorum.

Sevdiğiniz şeyleri yaparak para kazanmak gerçekten mümkün. Bir şeyi seviyorsanız tüm gücünüzle onun peşinden gidersiniz ve başarmanız kaçınılmaz olur.

İnsanlar her zaman işlerini severek yapan kişilerden hizmet almayı tercih ederler, bunu unutmayın lütfen.

Ne yapmak istediğinize karar verdikten sonra aşağıdaki sorulara dürüstçe yanıt verin ve cevaplara göre nihai kararınızı şekillendirin. Örnek olması açısından bende kendi (eski) cevaplarıma yer verdim.

Müşterileriniz (koçluk) kim olacak?

Daha çok büyük kentlerde yaşayan beyaz yakalı olarak tabir edilen çalışanlar. Kariyer değişikliği yapmak isteyenler, ilişkilerinde daha fazla mutluluk arayanlar, hayatlarında genel anlamda bir değişiklik yapmak isteyip bir rehber eşliğinde bunu gerçekleştirmek isteyenler, kendilerine duydukları güveni artırmak isteyenler, vb.

Müşteri ilişkisi tipi ne olacak?

Uzun süreli koçluk almak isteyenler, 3 ila 6 ay arası ideal, müşteriler değişecek, eski müşterilerin yerini yeni müşteriler alacak, butik hizmet verilecek.

Neden müşteri olsunlar?

Yapmak istedikleri değişiklikleri daha kolay ve hızlı yapmak için, hayatında bazı önemli değişiklikler yapmış bir kişi ile beraber bu yolu yürümek için, dışarıdan bir bakış açısının iyi geleceğinin farkında olacakları için.

Pazarlama, reklam, tanıtım kanalları ne olacak?

Facebook, twitter, linkedin, blog, web sayfası, viral marketing

Anahtar aktiviteler neler?

Kendini geliştirmek, eğitimlere katılmak, okumak, yazı yazmak ve paylaşmak, insanlarla iletişimde olmak, tecrübeyi artırmak, sosyal medya iletişimi…

Kaynaklar?

Zaman, bilgi, deneyim, sermaye, farklılıktan beslenen bir yaratıcılık

Ortaklar?

Yayınevi, blog takipçileri, koçluk deneyiminden memnun kalanlar, vb.

Haftaya görüşmek üzere, sevgiler.
 
Koçlukla ve bültenlerle ilgili sorularınız için: mert.cuhadaroglu@gmail.com
 

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Sahi Biz Ne İçin Gelmiştik Dünya’ya – 39. Hafta Bülteni


Merhaba; uzun bir aranın ardından 39. Hafta Bülteni ile birlikteyiz. Bültenin isminden anlaşılacağı üzere biraz derin bir konuyu ele aldım bu hafta. Elimden geldiğince anlaşılır, hafif ve esprili bir üslupla yazmaya gayret ettim. Farklı bir bakış açısı sunabileceğini düşündüğüm Human Design sisteminden bahsedip kendi tasarımımı da paylaştım. Umarım keyifle okursunuz. Sevgiler.

Hepimiz hayatımızın bir veya birkaç noktasında ne için gelmiştim ben buraya diye kendimize sorarız. Ben en son 40’lı yaşlarıma yaklaşırken bu soruyu kendime sordum ve Dünya’ya “yazarlık ve koçluk yaparak insanları hayallerinin gerçek olabileceğine inandırmak” için geldiğime karar verdim. Şimdilik son kararım bu, değişirse elbette sizlere haber veririm.

Muhtemelen hepimiz hayata bir şeyler olmak veya yapmak için geldik, ama bunu hatırlayamıyoruz. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim, henüz bir bebekken sahip olduğumuz spiritüel yetenekleri hatırlamaya çalışmakla geçiyor bazen hayatımız.

Bazen de hatırlar gibi olup sonra emin olamıyor ve aramaya devam ediyoruz. Genellikle daha önemli bir şey olmalı diye düşünürüz. Önemli insan olma takıntısı çoğumuzda var, bende de var.

Diğer yandan; bazılarımızın niye Dünya’ya geldiğimiz hakkında en ufak bir fikri dahi olmayabilir ve bunu çok da umursamaz. Aslında bir bakıma bu görüş açısına da saygı duyuyorum, şu anlamda: Sağlıklıysanız Dünya’da olmak çok güzel ve neler olup biteceğini görmek bile yeterli olabilir.

Ne için geldiğinizi bulana kadar mutlu olamayacaksanız hayat zorlaşabilir.

Bilinmeyen her zaman biraz korkutur ama hayatı çoğu zaman daha keyifli kılar.

Belki de bir şey için gelmedik kim bilir?

Bu soruya verecek kesin bir yanıtım yok. Bilmiyorum. Sadece farklı bir bakış açısını paylaşmak istiyorum sizinle, Human Design veya İnsan Tasarımı.

Eşim Özge bu konuda bir eğitim aldığı ve koçluk çalışmalarının arasına Human Design’ı kattığı için bu konuda dolaylı olarak bilgi sahibiyim.

Hepimiz bu dünyaya farklı bir takım deneyimler yaşamak için geldik, işte bu deneyimleri yaşayabilmemiz için bir tasarımla daha doğrusu bir donanımla geliyoruz. Hepimizin farklı ilgi alanları, eğilimleri ve farklı özellikleri var. Kar tanesi gibiyiz sonuçta. Tüm evrenle bir ve bütün, aynı zamanda da bambaşka ve farklı. Hayat da zaten olduğumuz kişiyi keşfetme oyunu değil mi? Kim olduğumuzu ve ne istediğimizi ne kadar erken keşfedersek, deneyimlerimizden o kadar keyif almıyor muyuz? Özümüze uygun yaşadığımızda huzuru ve mutluluğu tatmıyor muyuz? Human Design sistemi bize bu bilgiyi veriyor işte.

Benim tasarımım:



Açıklamalar:

Tip: Manifesting Generator

Profil: 3/6

Karar merkezi: Duygular

Kanallar:

23-43 Yapılandırma Kanalı (Genius to Freak)

33-13 Kahin Kanalı

20-57 Ani Uyarım Kanalı

20-10 Uyanış Kanalı

20-34 Meşguliyet Kanalı

10-57 Hayatta Kalma Kanalı

10-34 Araştırma Kanalı

34-57 Güç Kanalı

19-49 Hassasiyet Kanalı

Human Design sisteminde 5 farklı tip mevcut. Manifestor, Generator, Manifesting Generator, Projector ve Reflector.

Bir Manifestor adından da belli olduğu üzere bir şeyleri yapma ve gerçekleştirme odaklıdır. Bir şey aklına geldiği zaman hiç kimseye danışmadan ve haber vermeden aklındakini yapmak ister ve yapamadığını zaman kendini kısıtlanmış hisseder. Yapar ve geri çekilir çünkü enerjisini sürekli bir şeylere akıtma ihtiyacı hissetmez. Bir Generator ise enerjisini sürekli bir şeylere akıtmak ister. Onların enerjilerinin açma düğmesi vardır ama kapatma düğmesi yoktur. Her zaman yapacak şey bulamadıkları zaman enerjilerini akıtamadıkları için kendilerini rahatsız hissedebilirler.

Bir Manifesting Generator ise bu iki tipin bir birleşimidir. Dolayısıyla akıllarına bir şey geldiği zaman onu gerçekleştirmek ister ve bunu sürekli yapacak enerjiye de sahiptir. Bu sebeple yapılacak işler listeleri ve yeni projeleri vardır. Hayattaki varolma sebepleri kendilerini ifade edebilmek için yeni işler ve projeler peşinde koşmaktır. Fakat dikkat etmeleri gereken çok önemli bir detay vardır ve eğer bu durumu gözardı ederlerse hayatları bir kaosa dönebilir. Manifesting Generator tipler ancak deneyim sırasında, o deneyimin kendilerine keyif verip vermediğini anlayabilirler. Dolayısıyla yeni bir işe girişmeden önce o konu ile ilgili bir ‘test sürüşü’ yapmaları önemlidir. Eğer buna dikkat etmeyip sadece söz verdikleri için bir deneyimin içine girerlerse hayatlarının en eziyetli dakikalarını yaşayabilirler. Eğer ‘test sürüşünü’ yapıp, kendileri için iyi olduğuna dair bir farkındalık oluştuysa artık bir Manifestor’a dönüşür ve kimseyi bilgilendirme ihtiyacı hissetmeden girdikleri işi büyük bir keyifle sonuna kadar götürürler.

3/6 profiller az bulunan profillerdir. Bu profilin özelliği, bir yandan her şeyi deneme-yanılma yöntemi ile keşfetmek istemesi ve bu yüzden de hayatına zaman zaman karmaşa ve zorluk davet etmesi; diğer yandan da genel tabloyu çok iyi görmesi sebebiyle bilge ve olgun bir tarafının olmasıdır. Yaşamın ilk gençlik yıllarında bol macera ve her şeyi deneme isteği, ilerleyen yıllarda ‘her şeyi gördüm, geçirdim’ düşüncesiyle kişiyi bilge ve kararlı bir birey haline getirir. İletişim tarzı bir yandan mizahi, bir yandan da kendine has bir üsluba sahiptir. Daha tatmin dolu bir hayat yaşamak için yapabileceğin en iyi şey ‘dene-yanıl-kendin gör’ tavrını sahip olduğun bilgelikle gerçek seçiciliğe dönüştürmektir.

Karar verirken duygularına dikkat etmen gerekiyor. Duygu merkezi tanımlı kişiler duygularını inişler ve çıkışlar halinde yaşar. Kararlarını bu iniş-çıkışlar sırasında değil, duygularının daha sakin ve dingin olduğu zamanlarda vermen daha doğru olur. Sevinçten havalar uçmuş vaziyette veya çok üzüntülü-gergin anlarında karar vermemen senin için daha doğru olur. Sakral merkezin de tanımlı olduğu için duygularının daha dingin olduğu durumlarda karnından gelen enerji akışına dikkat ederek o an için en doğru kararı alabilirsin.

2 merkezinin dışındaki tüm merkezlerinin tanımlı olması senin bir çok konuda daha rijid ve sabit bir bakış açısına sahip olmana sebep oluyor. İnsanların senin işleri kendi tarzında yapmandan veya esnek olmamandan dolayı bir şikayetleri olabilir ama sen o işlerin farklı bir tarzda yürüyebileceğini düşünmezsin bile.

Tanımlı merkezlerinden zihin, yıllar öncesine ait sayıları ve bilgileri bile kolayca aklında tutmanı sağlar. Tanımlı boğaz merkezi sayesinde, kendini rahatça ve kolayca ifade edebilirsin ve konuşmaktan yorulmazsın. Tanımlı benlik merkezin, hayattaki amacının belli bir yönü olmasına ve senin bu yönü hep korumana yardımcı olur. Tanımlı sakral, seni sürekli akan bir enerji merkezine çevirir. Tanımlı duygu merkezi, duygularının hep inişli çıkışlı olmasına sebep olur. Tanımlı bir kök merkezi, seni strese karşı dayanıklı yapar ve yeni başlangıçlar için bir baskı yaratır. Tanımlı dalak ise, seni sezgisel anlamda güçlü bir insan yapar ve kendini korumak için anlık dürtüler yaratır.

Tanımsız merkezin taç, hem tanımsız hem de tamamen açık. Bu senin dış fikirlerden ve koşullardan çok etkilenmene sebep olur ve bir yandan da bu fikirleri karşı bir medyum gibi fark etmeni sağlar.

Diğer tanımsız merkezin kalp, yine hem tanımsız hem açık. Bu seni açık yürekli ve tüm hatalara karşı hoşgörülü bir insan yapar. Kalp merkezi aynı zamanda maddi değerlerle de alakalıdır. Dolayısıyla hizmet aldığın veya verdiğin durumlarda buna kendi değerin de dahil olmak üzere değer biçmekte zorlanabilirsin. Yani aldığın bir ürün için değerinin üzerinde para ödemen, verdiğin bir hizmet için de değerinin altında bir rakam belirlemen mümkün. Bu tür durumlarda bu merkezi tanımlı birisinden destek alman iyi olabilir.

Kapıların ve kanalların detaylarına burada girmiyorum ama detaylı bir analiz için bunlar hakkında bilgi sahibi olmakta önemli.   Sevgiler Özge.

Haftaya Bodrum’dan yeni bir bülten ile görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın, sevgiler.

 

10 Haziran 2013 Pazartesi

36. hafta bülteni - denge ve bahar temizliği üzerine


Merhaba; 3 haftalık bir aranın ardından 36. Hafta bülteni ile birlikteyiz. Bu hafta Gezi Parkı eylemi başlamadan önce yazılmış olan ama şaşırtıcı (!) bir şekilde olaylarla dolaylı olarak ilişkili olan iki yazı yayınlıyorum. Umarım keyifle okursunuz.

Kızkardeşimin eylemlerin ilk gününde bir trafik kazası geçirmesi neticesinde 10 gün hastanede ona refakat ettim ve çok arzu etmeme rağmen barışçıl gezi parkı eylemlerinde yer alamadım. Sosyal medya üzerinden olayları takip etmekle yetinmek zorunda kaldım açıkçası. Ama beniz küçük kızlar akşamları balkonda tencere tava çalarak desteklerini vermişlerJ. Diğer yandan; ortağım Ayşe Yazgan ise Gezi Parkı eylemlerine orada bulunarak destek verdi.

Gezi Parkı eylemleri ile olan nedir diye sorarsanız çok kısa olarak şunu ifade edebilirim, dengesini kaybetmiş olan bir toplum dengesini bulmuştur. Gençler başta olmak üzere halkın önemli bir kesimi uzun zamandır ilk defa düşündüklerini söyleme ve söyledikleri konusunda harekete geçerek barışçıl bir şeyler yapma fırsatını bulmuş ve bu bizi denge noktasına getirmiştir.

Artık herkesin geleceğe daha ümitle baktığı bir ülkede yaşıyoruz. Bunu insanların günlük hal ve tavırlarından anlamak mümkün, çok daha sevecen ve kibar bir toplum olma yolunda ilerliyoruz, herkes birbirine karşı çok daha saygılı ve sevgi dolu. Paylaşım ve yardımlaşma en üst düzeyde, bu toprakların en önemli özelliği olan hoşgörü başrolde.

Geç kalınmış bir bahar temizliği yapıyor Ülkemiz sanki.

Yakın zamana kadar “abi bu ülkede yaşanmaz” diyen önemli sayıda insan artık yaşanacak en güzel ülkenin Türkiye olduğunu düşünüyorlar, sadece bu bile yeter.

Bugünkü iki yazıdan ilki ve kısa olanı bana ait, diğeri ise Ayşe’nin kaleme almış olduğu bir metin. Sizi şimdi yazılarla başbaşa bırakıyorum.

DENGE / MERT ÇUHADAROĞLU

Denge; kısaca düşündüğün, söylediğin ve yaptığın şeylerin uyum içinde olması.

Çok basit ama bir yandan da çok zor.

Diğerleri ne der, ne düşünür endişesi.

Gerçek özgürlük; kendin olabilmek konusunda dengede olmaktır.

İşe gidiyorsun, kafandaki düşünce daha farklı şeyler yapmakla ilgili, arkadaş sohbetlerinde bunu dile getiriyorsun ama konfor alanını aşıp iş değişikliğine gitmiyorsan dengede değilsin.

Eve geliyorsun, eşinle/ sevgilinle konuşuyorsun, aklında/kalbinde başka birileri varsa dengede değilsin.

Günlük hayatta pek çok insanla ve olayla karşılaşıyorsun, kalbin evet derken ağzından hayır çıkıyorsa, ağzından evet çıkarken kalbin hayır diyorsa yine dengede değilsin.

Tek yapman gereken; düşünce, söz ve eylemi uyumlamak, bedeli ne olursa olsun, çünkü özgürlüğün bedeli olmaz.

BAHAR TEMİZLİĞİ / AYŞE YAZGAN

Bu aralar bahar temizliği yapıyorum, her anlamda... kıyafette, düşüncede, insanda, her yerde...

Bahar temizliği vazgeçmeyi öğrenmek için çok güzel bir yontem! Eskiden `belki bir gün lazım olur` diye tuttuğum eşyaların, anıların, insanların üzerimdeki ağırlıklarından kurtulmanın verdiği dayanılmaz hafiflikle girmek istedim bahara... benim bahar temizliğine başladığım gün İstanbul`a bu sene çok geç gelen bahar havası henuz ortalıkta yoktu, ertesi gün ise birden bire yazdan kalma bir güne merhaba dedi Istanbul. Temiz balkonumda yeni renkli çiçeklerimle; baharın gelmek icin beni beklemeside ilahi bir tesadüf olsa gerek ;)

`belki bir gün lazım olur` inanışının yoksunluk hissi yarattığını yıllar önce keşfedip bu huyumdan vazgeçmiş ancak sadece kıyafet ve eşyalarda uygulayabilmiştim; bu sene ise her anlamda uygulamaya basladim... inanışımı da `lazım olduğunda bende gereken her şey var zaten ile değiştirdim.

Kıyafetler ve ayakkabılarla vedalaşmak özellikle bayanlar icin çok zor gelir başta çok iyi bilirim! Bende en çok işe yarayan yöntem, benim dolabımda sırasını aylarca bekleyen bir kıyafetin, ihtiyacı olan birinin her gün giymesi ihtimali! bunu düşündüğüm anda en vazgeçemediğim şey bile birden kolide buluyor kendini... sonra onlari toplu halde belediyeye götürüyorum, hatta bizim belediye gelip evden alıyor ve haftanın belirli bir günü tüm toplanan esyalar ortaya seriliyor, ihtiyacı olanlar gelip seçip alıyor istediğini... Her belediyenin böyle bir sistemi var mı bilmiyorum ama bildiğim her belediyenin telefonun internette oldugu ;) üşenmeyin google`dan bakıp arayin sorun, belki de sizin yasadiginiz yerdeki belediyede bu uygulamayı başlatan kişi siz olursunuz.

2. yöntem ise 2-3 haftalık bir tatile gidiyormuş gibi düşünmek; hangi kıyafetlerimi yanıma almayı düşünüyorsam en sevdiğim kıyafetlerim onlar oluyor zaten ;) geriye kalanlar ise hooop belediyeye gidecek olan koliye.


Hala daha kararsız kalınan parçalar mı var? 3. Ve son yöntem yurtdışına yerleşiyormuş gibi toplanmak. Ülkeler arası yapılacak bir taşınmada gözden çıkarılacak birkaç parça daha mutlaka oluyor.

Bütün bunları yaptıktan sonra hala kararsız kaldiklarım varsa onlar da koliye! neden mi? hala düşünüyorsam favorilerim değildir zaten sadece hala vazgeçemiyorumdur... favorilerim olsaydı düşünmezdim bile çünkü
J

Bütün bunlardan sonra dolapta oyle bi ferahlama oluyor ki, sabahlari sadece dolapta en sevdiğim kıyafetleri görmek oyle bir keyif veriyor ki icim aciliyor; aylardir giymediğim hiçbir şey gereksiz görüntü kirliliği ve kafa karışıklığı yaratmıyor...


Kıyafetleri ayıklamak icin yöntemlerim olur da insanlar icin olmaz mi! Enerjimi emen, benden birşey alıp götüren ama geri getirmeyen insanları da ayıklıyorum bir süredir... Bazılarını farklı raflara koyuyorum kafamda, ihtiyaci olan daha cok kullansın diye belediyeye bağışlamadan önce ;)

Bazıları ise artık raftan kalkıyor... Beni gülümsetebilen; canım acıdığında yargılamadan dinleyen, birlikte gelistiğim ve büyüdüğüm; sevincimi de acımı da gururla paylaşanlara daha çok enerjim kalsın diye...kararsiz kalırsanız hoşlarına gitmeyen bir gerçeği söyleyin onlara, ayıklanmasi gerekenler anında kaçıp gideceklerdir zaten! bu niyet bile `ilahi bir tesaduf` ile bir olay yaratacaktir, özel bir çabaya bile gerek kalmiyor çogu zaman...

Düşüncelerimde ise `keşke`leri ayıklıyorum... onları belediyeye vermiyorum bile çünkü bence kimsenin `keşke`lere ihtiyaci yok! Geçmişe dönüp bakmıyorum pişmanlıkla; baktığımda gelecekte neyi degiştirebilirim diye bakıyorum sadece geriye; ogrenmek icin, onumdeki yolu güzelleştirmek için sadece.

Eeeee ne demis şair; basit yaşayacaksın hayatı basit! Özlü sözler her yerde zaten, her gün okuyoruz da kaçını hayatımızda uyguluyoruz? ben uyguladım, çok da güzel oldu hala da uygulamaya çalışıyorum; her anlamda vazgeçmeyi öğrenmeye calışıyorum...Başta zor gibi geliyor alışkanlıklarımdan dolayı, sonrası ise ferahlık.

Bahar temizliginden sonra gelen yaza selam olsun ve bu yöntemler modunuzu yükseltirse daha ne olsun.


Hoşgeldin yaz, nerede kaldın, bizde seni bekliyorduk!

p.s: bültenler hakkında görüş ve yorumlarınızı mert.cuhadaroglu@gmail.com veya ayseyazgan@hotmail.com adreslerinden bize ulaştırabilirsiniz.

Haftaya görüşmek üzere sevgiler.